25 Şubat 2014 Salı

erkek muhabbeti-12


erkek muhabbeti-12
-köşe başını tutup peşimden koşan ya da yolumu değiştirmeme sebep olan köpekleri şiddetle kınıyorum.
-heee.
-şiddet derken siyasilerin israil'i kınaması kadar şiddetli.
-öylesine yani.
-heee.
-bi' şey sorsam delikanlı gibi cevap verir misin?
-buyur.
-niye hiç siyaset konuşmuyorsun?
-bilmiyorum olayların ayrıntısını. cahilim yani. bilsem susar mıyım ben?
-belli olmaz çekindiğin şeyler vardır.
-yok lan. bak mesela sürekli kadınlarla ilgili konuşuyorum. neden? olaya hakimim.
-siktir lan deyüs. o abazalığından.  
-deyüs ne la? eski adamlar bile kullanmıyo artık o kelimeyi.
-dilimizin güzelliklerine, zenginliklerine sahip çıkalım.
-hmm ok cnm.
-komik mi?
-değil.
-hem ben zaten eski adamlardanım. feleğin çemberinde durmadan koşan fareler misaliyim. yerimde saymaya devam ediyorum. çemberde de bi değişiklik yok.
-heee.
-bu monotonluk maratonunda felekten sağlam tokat yiyen üç beş adam tanıdım. bi' tanesi çok fena koydu benliğime.
-ne istiyordu dünyadan?
-hayatta pek bi' beklentisi yoktu. 'iki kadın kocası üç çocuk babasıyım' diyebilmekti emeli.

                                                                      blue   

YAĞMURDAISLANMAZOĞULLARININ TARİHÇESİ
serçe kuşu öldü.
yazdı.sıcaktı.kara sinekler uykuları bölerdi.deniz, gün doğunca insanları sinesine beklerdi.gölgeler öğle uykusuna çekilirdi.yavaşlatılmış sahneli yaşamak adını almıştı zaman.öncesiydi beklenen sonun.bir karartı bekleniyordu her an.titredi kanatları önce.irkildi sesler duyunca.yıkıldı boysuz boyunca.ve serçe kuşu öldü.
*  *  *
sakız ağaçları vardı sahilin biraz gerisinde.


blank



20 Şubat 2014 Perşembe


SİSLİ BİR MASALIN PUSLU ZAMANI
bir adam varmış.varlığının bir yanılsama olduğu tartışıladursun ellerini ve gözlerini yanına alıp bir yolculuğa çıkmış.kulakları ondan habersiz ceplerine doluşmuş.yol eski bir şehrin makyajlı sokaklarındaymış.adamın yolda olması bir yanılsama olduğuna kanıt olarak sürülmüş çok bilmişlerce.durmak için makyajsız sade masum bir yer aradığını sokak köpeklerinden başkası bilmiyormuş.köpekler uluyarak duyurmak istiyorlar ama diğerleri bunu farklı anlamlara yoruyorlarmış.doğum ve ölümün iki safi durak olduğunu bilirmiş herkes.varlıklarının farkına vardıran iki durak.adamın ölmesini bekliyorlarmış kısaca.adamın varlığı,  ancak birilerinin boğazına düğümlenen hislerle anlaşılıyormuş.ne acıymış.

sahinin rüyasıymış masalar.dip dibe evlerden kaçamak bir bakışmış gökyüzüne.yalan bilmezmiş masallar.kötüler aşikar kötü ,iyiler aleni iyiymiş. dilsiz adamlar bestelerinde şimşeklerin müziğinden esinlenirmiş.müzikleri rüzgarlar taşırmış.rüzgar aceleden havalandırmış dağların eteklerini kuşlar ayıplamış ciyak ciyak. adam sesleri duyamayınca elleri istemsiz kulaklarına gitmiş.kulaklarını bulamayan eller hüzünlenip cebine girmiş.utancından kızaran bir çift kulak bulmuş cebinde.cebinden eline, elinden yerine hızlı bir göç yaşamış kulaklar. ahh bizden habersiz peşimizden gelen kulaklar.bize neler duyurdular?

şehri melekler sararsa masallarda, göz gözü görmez olur.adam yola tarifsiz bir zamanda çıkmış. zaten zamanın tarifi masallara mı kalmış.yerin dibinde aramış o masumluğu.yer altından sesler duymuş.hızlanmış.uçmaya ramak kala bir köprünün direklerinin dibine konmuş.gözünü açmış ama köprünün tek renk ve sade ışıklarından başka bir şey görememiş.doğrulmuş.elleri korkulukları tutmuş.gözleri denize dönmüş. anlamış ki melekler şehre gelmiş ve aksakallıları denizi uyutmuş.

es demişler rüzgara esmiş, sus demişler kuşa susmuş, his demişler adama adam dona kalmış.bir sis çökmüş meğer tırnaklarının arasına.deliveren tekkesinden "hu"lar duyulmaya başlamış.kandiller yakılmış.şerefeler göğe yalvaran eller misali açılmış.çın çın çınlamış kulaklar.çok bilindik bir seda duyulmuş.duyulduğu sanılmış belki de.

adam uzanmış boylu boyunca yere.yedi martı yedi kez dolanıp konmuş yedi tepeye.gözler gökyüzünde su misali akan meleklere ve onların o eksiksiz hareketlerine odaklanmış.soğuktan olduğu söylentilerini dillendirenler bilmez ama şaşkınlıktan düşmüş adamın kulakları toprağa.elleri bir adam boyu açılmış önce, kısalmış sonra dokunmak istemezmiş gibi hiç bir yere.uzun bir nefes çekmiş bir lavantayı koklar gibi meleklerce sunulan.dudaklarının köşeleri birbirinden uzaklaşmaya başlamış.alınan bu nefesten midir bilinmez yavaş yavaş havalanmış adam.melekler hızlanmış kayar gibi üstlerinden birbirlerinin dolanmış. "hu"lar hızlanmış kalpler üst üste yan yana sıralanmış.martılar kıpırdamış.adam yükselmiş ama kimse bunu görmemiş.melekler denizi ve şehri derin bir uykuya salmış.

melekler usulca dönüp arkalarını ayrılmışlar gökten.şehir uyanmış.deli taranmış.zikir sonlanmış.köpekler uykuya, insanlar dünyaya dalmış.bir gönül körü ki akşamdan kalmış.ağzının leşler gibi koktuğunun farkına varmış.tepe başı köprü ayağında gözü yerde aklı havada yürürken bir kuru karanfile rastlamış.şansına teşekkürler edip atmış ağzına.bir emmiş iki emmiş ağzı misler gibi kokmuş.bir kuru karanfilin kuvvetine ağzı şaşmış dili şaşmış adam oralı olmamış.derken sıkılmış adam karanfilden hem ağzının leş kokusu da gitmiş.dün söylediği bütün yalanlar sanki kuş olup gitmiş.yutmak istemiş karanfili.dünya adamları gönül körüyse ne bulursa mideye gönderirmiş.yutkunmuş bir , yutkunmuş iki, karanfil takılıp kalmış boğazına.adam nefessiz kalmış adam sessiz kalmış adam tepinip durmuş.son gücüyle öksürmüş ve bir kuru karanfil ağzını içinden fırlamış.gözden kaybolmuş.

adam sakinlemiş.bir his boğazına gelip düğümlenmiş.kardeşinin öldüğünü anlamış kalbi.dili susmuş.gözü susmuş.susturmak, kimseye duyurmamak için bu haberi ve kardeşine yaptıklarını tüm alem susmuş onun nazarında ilkin.sonra bir anda fısıltılar duyulmuş, çığlıklara karışmış kahkahalar.adam çılgına dönmüş kendi kendine dövünmüş.akıl sır erdirememiş olana.az ilerde deliler tekkesinden bir zakir fısıldamış olanı biteni kulağına.ona da yerler söylemişmiş.karanfil bir yol bulup yerin kulağına kaçmışmış.

var olan bir adam ölmüş.
var olan bir adamdan kalan yerin kulağı duymuş.
bir varmıııış bir yokmuuuuş.



blank