BİLGE
VE ADAM -6
Bilge’nin
parmaklarında çeşitli yüzükler, ellerini birbirine sardıkça minik sesler
çıkarıyordu. Bu sesler pekala Adam’ın içinden de geliyor diyebilirdi görenler.
On duvaklı bir gelin gibi yüz hissinden başka bir şey görülmüyordu Bilge’nin
aynalardaki aksinde. Adam enkaz altındakileri can havliyle kurtarmaya
çalışıyor, nefesi tükeniyordu. Bilge inatla sözlerini eksik bırakıyor, uzun
eslerden sonra kelimeleri boğarcasına ağzını kıpırdatıyor, yetmez gibi ara ara
saatine bakıp zamanı gözleriyle itekliyordu. Bilge zamana hükmeder, durdurur,
hatta bazen tersine bile akıtırdı. Adam zamanla ancak Bilge’nin bileklerine
değmiş saatin kordonunu okşarken ilgilenirdi. Adam’ın kafasında “neden” sorusu
doru atlar gibi koştururken tozu dumana katmış, Bilge çoktan mendillerini dahi
ütüleyip bavulu kapatmıştı. Masada soğumuş iki bardak çay, küçük saksısında bir
süs çiçeği ve ölüme benzer bir acının perişanlığı vardı. Bilge, ölmemek için
var gücüyle çırpınan bir Adam’ın son çırpınışlarını izleyen zalim bir kraliçe
gibi Adam’ın son sözlerini söylemesini, son kurşununu atmasını sessizce izledi.
Bu tavırda acıma ve alay içeren köklü bir kibir var derdi görenler. Adam sustu.
Adam kıpırtısız yatan bir kuştu.
Bilge
kalktı yerinden, Adam durdu. Bilge yürüdü ardına bakmadan, Adam durdu. Bilge
insanların arasına karışıp insanlardan bir insan olmaya başladı, Adam durdu.
Adam’ın alnında beliren derin bir çizgi, o vakitten sonra zamanı ikiye böldü. Üstelik
sessiz bir ağıt kapladı etrafı diyordu görenler.