kaç zamandır defter yaprağında biriktirdiğim kelimeleri götürmek
istedim bir yüzünden gülümseme dilinden anılar eksik olmayan beyaz saçlı bir
amcaya, kumbarasında biriktirdiği bozuk paralarla kendine dondurma almak için bakkala
giden ağlamaklı bir sevinç sahibi çocuk misali.
çoğu zaman cümle içinde kullanmaktan korktuğum kelimeler tek
başlarına cümle haline gelip çıktılar karşıma. cümlelerimin elinden tutup
yürümeye çıktım üsküdar sokaklarına; her adımda ayrı bir ölüm ihtimali, her
nefeste farklı bir ölmeme haliyle.
her çaldığım kapıdan eli boş döndüm.
sürekli ikiye ayrılan yolda yanlışı seçmemek mümkün değil gibiydi
ve ben yanlışa müptela olmuştum. içten içe zevk aldığım kaybetmeler, hiç
anlaşamadığım gülmek ile tartışıp dururdu. kelimeler olmaması gereken yerde ve
olmaması gereken zamanlardaydı her zamanki gibi. isyanlar güzeldi isyanı
yaradana isyan etmedikçe. bir de gözlerin güzeldi, benden donmedikçe. gözlerin
bir isyan gibiydi. şimdi bir demet mermi, bir buket roket, parça tesirli
gözlerinle yarışamaz.
oysa ne güzeldi gözlerinden kopardığım papatyalar!
gözlerin, sevgilim! gözlerin istanbul trafiği gibi kalabalık, ben kadar yalnız ve bir bebek kadar da masumdu.
hayat, sevgilim! gözlerini haketmeyecek kadar kötülüklerle dolu, sevgini taşıyamayacak kadar zayıf ve incir çekirdeğini doldurmayacak kadar da boştu.
ben bir sabah uyandım ve gözlerin açılmamıştı. güneşe baktım,
yerinde yoktu. ay arkasında mektup bırakıp terketmişti dünyayı. yıldızlar
toplanmıştı bir kenarı ve ağlıyorlardı, birer birer kayıyorlardı gökyüzünden.
ben bir sabah uyandım ve gözlerin açılmamıştı. terkettim yaşamayı.
ben o gün çıkmadım yataktan. yağmur gözlerinin kapalı olduğunu görünce tersine
akmaya başlamıştı. bulutlar yağmurları sineye çeke çeke kabarmışlardı. bak, şu
hep anlamlı şekiller aradığımız bulutlar bir araya gelip sen olmuşlar! sen
gözlerini açmayadur, bulutlar seni unutmamışlar.
ben bir sabah uyandım ve gözlerin açılmamıştı. kızmıştım sana,
ölmek bu kadar kolay mıydı diye. sen dinlememiştin beni. dudaklarında hafif bir
gülümseme saçlarında dün geceki dokunuşlarım yapışıp kalmıştı.
ben bir sabah uyandım ve kelimelerimi toplayıp ihtiyara götürdüm.
al, dedim ihtiyar, al bunları bunlar kullanmadığım kelimeler lazım olur! ihtiyar
artık hepsi seni anımsatan kelimeleri aldı, şömineye attı. ve bana bir çay
ikram etti. ölmek kolay değil, dedi. arkama bakmadan orayı terkettim.
tenimi okşayan karanlık göz kapaklarının kapanmasındandır. güneş
aydınlatamaz. bana bu şefkat gösteren karanlık, ürkütücü sesler, hepsi
yokluğundan. sen ey kelimelerimin yegane muhatabı! neredesin, çık gel!
sen, ey uzun gecelerdeki düşüncem! kısa gecelerdeki tan yerim!
perdeler çekmek isterdim sensizliğin gündüzüne ki ağıtlar yaktığım belli olsun.
gecesi mi? bırak da yokluğum sandığa kaldırdığım yüreğimde saklı kalsın.
"kırtlama çay" .
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder