"karanlıkta nüfus sayımı şöyle yapılır:
yaşayanlar bir sigara yakar"
emrah serbes
gurur duyduğu işler yapmamıştı o güne dek. gurur duymadığı işler de yapmamıştı. annesinin veda gözyaşlarıyla büyümüştü. öyle ki kalbi ellerine sığmamıştı annesinin.
bir anne yüreğine seyahat edip dünyanın tüm karanlıklarına meydan okursa eğer o zaman gurur duyabilirdi bu yaptığı işten. dünya gurur duyulmayacak işlerle doluydu.
yelkovan hızında yaşıyor, akrep hızında ölüyordu. her saniye bir ölüm ve bir yaşam içeriyordu. gözleri duvarda asılı olan baba yadigarı saatten ayrılmıyordu. ölmek bir sigara izmariti kadar sıradan, kaybetmek lav kadar yakıcıydı.
elleri olmayan bir kasap, ayakları olmayan bir futbolcu, gözleri olmayan bir cankurtaran, dili olmayan bir spiker, memesi olmayan bir eskort ve kalbi olmayan bir aşık. bunlar en iyi anlaştığı arkadaşlarıydı. her an pastanın üstündeki üflenen mum gibiydi.
sigarasını yakar ve nüfus sayımına katkıda bulunur, sonra da siktir olup ölürdü.
kadınları hayal etmek, onları hayali elverdiğince soyup şekilden şekle soymaktı dünyasındaki en büyük hareket. sonra da büyük küfürler sallardı kenine. hayat buna değmez derdi.
ağlardı ve sonra sigarasını söndürüp duvardaki saati kontrol ederdi. saniye kolu, ölmesini emrederdi.
ölürdü.
günlerden ne diye sorsan "saniyelerden ölüm" diye cevap verirdi.
şimdi yukarıda yazan saçmalıkları ve şu saçma adamı düşünmeyi bırak ve saatine bak. acaba kaç ölüm daha var ölene kadar?
-ağyar-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder