
SENİN ŞARKINI SÖYLÜYORUM
Sıkıcı saçma şeylerle uğraşılan bir günün akşamı. Güneşin nazlı ışıkları
karşının evlerinin pencerelerinde işveli oyunlar oynuyor. Bakışlarım
kalabalığın tanımadığım simalarının arasında geziniyor. Labirentten çıkış
arayan bir fare gibi gözlerimi koşturuyorum insanların yüzlerinde. Gözlerim yoruluyor.
Bir filmde olsak şimdi bir bara girip akşamlık nevalemi yudumlamam gerekirdi. Prensip
olarak alkol kullanmıyorum ve içmiyorsan ne demeye bara geliyorsun lan durumu
olmasın diye gitmiyorum barlara. Halbuki buranın kafasını seviyorum desem belki
orada bir yerde oturmama ses etmezler. Oraya gitmeyerek susturuyorum onları
yada öyle sanıyorum ahmakça. Bazı akşamlar hele baharın son ya da ilk olması
fark etmez kendini iyice hissettirdiği akşamlar bir şeyler içme isteği hasıl
olur insanın içine. Akışkan bir şeyin içindekileri de alıp götüreceğinden midir
bilemiyorum ya da bu bahar durumu olayları bu raddeye getiriyor olabilir. Az
ilerideki küçük kafeye girme sebebim tam da bu içime düşen gölgenin halt
yemesiydi. Biraz dinlenmek bir acı kahve içmek ve mutlaka o kafelerde çalan
sikko müzikler eşliğinde düşüncelere dalmak da cabası.
Kapıyı açınca çınlayan zil sesini beklemiyordum. Sağa sola bakınıp tezgaha
ilerledim. Arka taraftan bir kız belli ki üniversiteli tezgaha yaklaştı.
Gülümsedi. Gülümsemesi hoşuma gitmedi. Soğuk bir sesle ve gözlerine bakmayarak
siparişimi verdim. Bilmediğim bir müziğin son kısmının cızırtısı bitti
beklerken. Kahve mi elime aldığım anda ise Tülay German'ın Mutlu Günleri başladı.
Zevkli kızmış dedim. Tezgahta bir şeylerle uğraşırken bir gülümseme gönderdim
ona az önceki gülümsemesine cevap olarak.
Tahmin ettiğim gibi acı bir tadı vardı kahvenin. Bazen acı şeyler içmek de
zevk verir insana. Ve yine bazen zamansız bir mektup gelir insana eski bir
tanıdıktan. Bir metinden bir cümle,
“Pire bir kan emicidir tıpkı insanın içine çöreklenen eski bir kadın gibi.”*
Ya da bir bakış hafızanın karanlık ormanlarına gömülmüş.
İkinci yudum da irkildim. Ürperdim. Jetonun geç düşmesine şaşırdım. O
bakışı, ilk anda hatırlamadığım için sevinsem mi yoksa zamanla beynimdeki arama
motorunun çalışıp dehlizlerin en karanlığından bulup gözlerimin önüne yüksek
kaliteli bir fotoğraf gibi bırakmasına üzülsem mi bilemedim. Sonrası çorap
söküğü gibi geldi. Yan yan yağan bir yağmur, bir ahşap pencere kenarında iki
koltuk, Tüley German, acı kahve, o bakışın sahibi……
Bakışın sahibi solumdaki arka masalardan birinde karşısındaki kadına bir
şeyler anlatıyor. Girerken gördüm kafedeki insanların yüzlerinde fare
koştururken. Bense onlara arkamı dönmüş pencere kenarındaki küçük masadayım.
Kafenin önündeki çiçeklere gözümü sabitlemiş geçmişe yolculuk yapıyorum.
Akan trafikten yükselen korna ve siren sesleri akşamın karmaşası beni
geçmişten şimdiye getirdi. Çiçeğin rengiyle ilgilendim bir süre sonra son yudum
kahvemi de içip arkama bakmadan çıktım.
***
Dün burada seni gördüm. Bayadır
elime kalem kağıt almamıştım. Seni gördüğüm bu yerde dünü ve dünden beri
olanları yazmak istedim. Kendimi bir yerlere atmak isterken senin olduğun yere
gelmiş olmak kaderin bu ilginç tesadüfü beni güldürdü. Eve gidince uzun uzun
güldüm hatta kahkaha attım. Gülmek ekşi bir sakızı çiğnemek gibiydi. Ya da acı
bir haber aldıktan sonra delirmeden önceki son kahkahalar gibi. Gözlerin
gözümün önüne geldiğinden beri sen kalbimin en saklı ormanlarında sakladığım
hapsettiğim bir tavşan gibi koşmaya başladın. Çığlık çığlığa peşinden koştum.
Hem yakalamak hem hiç yakalamamak istedim. Sonra bir yerlere el yordamıyla çat
pat inşa ettiğim şehirlere ağlamamak şehri, hatırlamamak şehri, gün
batımlarında müzik dinlememek şehrine kavisler çizerek bombalar düştü. Yine
başka yerlerde bazı mülkler bazı duygular bazı satırlar bazı şarkılar el
değiştirildi eski sahipleriyle. Sonra gece yarısına doğru koşarak çıktım evden.
Bir nalbur aradım. Açtırdım acil boya aldım adamdan. Enayi dedi adam arkamdan.
Sahi bazı eski sıfatlarım bana taşındı dün akşam enayi gibi. Salonun bir
duvarına kocaman bir güneş yaptım sonra dibine eve gelirken aldığım papatyaları
serpiştirdim. Bazı cinnetler bir anda ortaya çıksa da zamanla planlanarak
büyüyebiliyor anlayacağın.
Dahası seni görmek
içime tarif edilmez bir boşluk bıraktı. Eskilere benzer ama yepyeni bir boşluk.
Yarım kalmışlık, erişilemezlik, hiç birlikte olamayacağımızı hatırlama
hislerinden büyüyen bir boşluk hepsinden azar azar hepsinden çok. Gözlerimin
önündeki fotoğrafı duvardaki güneşe yapıştırdım sonra. Ve sana baktıkça yaramla
oynadım durdum. Acıdıkça sana daha sokuldum sokuldukça acıdı. Sonsuza kadar
kanayacak bir şey çünkü bu. İlacı olmayan onulmaz bir yara. Kan emici bir şey
bu. Bi hayalet gibi insanın içinde dolaşan ve ansızın önüne çıkıveren. Dün
yanına gelip seni öpmek istedim….
Senin
unut dediklerini, bıraktıklarını bir yara izi taşıyorum belleğimde. Belleği
kanar mı insanın. Benim dünden beri hatıralarım belleğim kanıyor…
* * *
Yazdıklarımın üzerine bir iki damla yaş
düştü. Sonra yine bir anda dünkü gibi Tülay Germa’ın Mutlu günleri başladı. İstemsiz
bir gülümseme attım tezgaha doğru. İçimdekileri karga tulumba yüklediğim bu
mektup olmaktan çok uzak kağıdı katlayıp ceketimin cebine koydum. Bir su alıp,
çiçeklere son kez bakıp buradan çıkacak ve bir daha gelmeyecektim. Suyu aldım.
Kızın yine gülümsediğini gördüm. Bu gülümsemeden güç alıp:
_tülay german iyi seçim her akşam çalıyor
musunuz, dedim.
Kız gülümsemesini sürdürerek ve evet bu
sefer kesinlikle samimi bir gülümsemeydi.
_her akşamüzeri mutlaka beş altı kez
çalıyoruz efendim, dedi. Patronumuz Asuman hanımın özel arzusu.
Asuman Asuman Asuman …..
Kızın işaret ettiği tarafta dükkanın
önündeki masada yine biriyle konuşan dünkü bakışın sahibi patron Asuman,
Asuman, Asumanım…
Yarım ağız, içime konuşarak teşekkür
ediyordum kıza sanırım. Kafeden hızla çıktım.
Koşa koşa deniz kenarına ulaştığımda nemli
gözlerimden denizi ve göğü ayıramaz haldeyken elimi cebime götürdüm. Asuman’a
yazdığım o şeyin kafeden çıkarken çarptığım adam yüzünden cebimden düştüğünü
anladığım an önce korktum. Sonra sakince güneşin battığı yöne doğru yürüdüm.
*KNT syf.46
Tüley German
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder