17 Mart 2017 Cuma

İlgili resim   
SENİN ŞARKINI SÖYLÜYORUM    
Sıkıcı saçma şeylerle uğraşılan bir günün akşamı. Güneşin nazlı ışıkları karşının evlerinin pencerelerinde işveli oyunlar oynuyor. Bakışlarım kalabalığın tanımadığım simalarının arasında geziniyor. Labirentten çıkış arayan bir fare gibi gözlerimi koşturuyorum insanların yüzlerinde. Gözlerim yoruluyor. Bir filmde olsak şimdi bir bara girip akşamlık nevalemi yudumlamam gerekirdi. Prensip olarak alkol kullanmıyorum ve içmiyorsan ne demeye bara geliyorsun lan durumu olmasın diye gitmiyorum barlara. Halbuki buranın kafasını seviyorum desem belki orada bir yerde oturmama ses etmezler. Oraya gitmeyerek susturuyorum onları yada öyle sanıyorum ahmakça. Bazı akşamlar hele baharın son ya da ilk olması fark etmez kendini iyice hissettirdiği akşamlar bir şeyler içme isteği hasıl olur insanın içine. Akışkan bir şeyin içindekileri de alıp götüreceğinden midir bilemiyorum ya da bu bahar durumu olayları bu raddeye getiriyor olabilir. Az ilerideki küçük kafeye girme sebebim tam da bu içime düşen gölgenin halt yemesiydi. Biraz dinlenmek bir acı kahve içmek ve mutlaka o kafelerde çalan sikko müzikler eşliğinde düşüncelere dalmak da cabası.
Kapıyı açınca çınlayan zil sesini beklemiyordum. Sağa sola bakınıp tezgaha ilerledim. Arka taraftan bir kız belli ki üniversiteli tezgaha yaklaştı. Gülümsedi. Gülümsemesi hoşuma gitmedi. Soğuk bir sesle ve gözlerine bakmayarak siparişimi verdim. Bilmediğim bir müziğin son kısmının cızırtısı bitti beklerken. Kahve mi elime aldığım anda ise Tülay German'ın Mutlu Günleri başladı. Zevkli kızmış dedim. Tezgahta bir şeylerle uğraşırken bir gülümseme gönderdim ona az önceki gülümsemesine cevap olarak.
Tahmin ettiğim gibi acı bir tadı vardı kahvenin. Bazen acı şeyler içmek de zevk verir insana. Ve yine bazen zamansız bir mektup gelir insana eski bir tanıdıktan. Bir metinden bir cümle,
“Pire bir kan emicidir tıpkı insanın içine çöreklenen eski bir kadın gibi.”*
Ya da bir bakış hafızanın karanlık ormanlarına gömülmüş.
İkinci yudum da irkildim. Ürperdim. Jetonun geç düşmesine şaşırdım. O bakışı, ilk anda hatırlamadığım için sevinsem mi yoksa zamanla beynimdeki arama motorunun çalışıp dehlizlerin en karanlığından bulup gözlerimin önüne yüksek kaliteli bir fotoğraf gibi bırakmasına üzülsem mi bilemedim. Sonrası çorap söküğü gibi geldi. Yan yan yağan bir yağmur, bir ahşap pencere kenarında iki koltuk, Tüley German, acı kahve, o bakışın sahibi……
Bakışın sahibi solumdaki arka masalardan birinde karşısındaki kadına bir şeyler anlatıyor. Girerken gördüm kafedeki insanların yüzlerinde fare koştururken. Bense onlara arkamı dönmüş pencere kenarındaki küçük masadayım. Kafenin önündeki çiçeklere gözümü sabitlemiş geçmişe yolculuk yapıyorum.
Akan trafikten yükselen korna ve siren sesleri akşamın karmaşası beni geçmişten şimdiye getirdi. Çiçeğin rengiyle ilgilendim bir süre sonra son yudum kahvemi de içip arkama bakmadan çıktım.
***
Dün burada seni gördüm.  Bayadır elime kalem kağıt almamıştım. Seni gördüğüm bu yerde dünü ve dünden beri olanları yazmak istedim. Kendimi bir yerlere atmak isterken senin olduğun yere gelmiş olmak kaderin bu ilginç tesadüfü beni güldürdü. Eve gidince uzun uzun güldüm hatta kahkaha attım. Gülmek ekşi bir sakızı çiğnemek gibiydi. Ya da acı bir haber aldıktan sonra delirmeden önceki son kahkahalar gibi. Gözlerin gözümün önüne geldiğinden beri sen kalbimin en saklı ormanlarında sakladığım hapsettiğim bir tavşan gibi koşmaya başladın. Çığlık çığlığa peşinden koştum. Hem yakalamak hem hiç yakalamamak istedim. Sonra bir yerlere el yordamıyla çat pat inşa ettiğim şehirlere ağlamamak şehri, hatırlamamak şehri, gün batımlarında müzik dinlememek şehrine kavisler çizerek bombalar düştü. Yine başka yerlerde bazı mülkler bazı duygular bazı satırlar bazı şarkılar el değiştirildi eski sahipleriyle. Sonra gece yarısına doğru koşarak çıktım evden. Bir nalbur aradım. Açtırdım acil boya aldım adamdan. Enayi dedi adam arkamdan. Sahi bazı eski sıfatlarım bana taşındı dün akşam enayi gibi. Salonun bir duvarına kocaman bir güneş yaptım sonra dibine eve gelirken aldığım papatyaları serpiştirdim. Bazı cinnetler bir anda ortaya çıksa da zamanla planlanarak büyüyebiliyor anlayacağın.
                Dahası seni görmek içime tarif edilmez bir boşluk bıraktı. Eskilere benzer ama yepyeni bir boşluk. Yarım kalmışlık, erişilemezlik, hiç birlikte olamayacağımızı hatırlama hislerinden büyüyen bir boşluk hepsinden azar azar hepsinden çok. Gözlerimin önündeki fotoğrafı duvardaki güneşe yapıştırdım sonra. Ve sana baktıkça yaramla oynadım durdum. Acıdıkça sana daha sokuldum sokuldukça acıdı. Sonsuza kadar kanayacak bir şey çünkü bu. İlacı olmayan onulmaz bir yara. Kan emici bir şey bu. Bi hayalet gibi insanın içinde dolaşan ve ansızın önüne çıkıveren. Dün yanına gelip seni öpmek istedim….

                Senin unut dediklerini, bıraktıklarını bir yara izi taşıyorum belleğimde. Belleği kanar mı insanın. Benim dünden beri hatıralarım belleğim kanıyor…
* * *

Yazdıklarımın üzerine bir iki damla yaş düştü. Sonra yine bir anda dünkü gibi Tülay Germa’ın Mutlu günleri başladı. İstemsiz bir gülümseme attım tezgaha doğru. İçimdekileri karga tulumba yüklediğim bu mektup olmaktan çok uzak kağıdı katlayıp ceketimin cebine koydum. Bir su alıp, çiçeklere son kez bakıp buradan çıkacak ve bir daha gelmeyecektim. Suyu aldım. Kızın yine gülümsediğini gördüm. Bu gülümsemeden güç alıp:
_tülay german iyi seçim her akşam çalıyor musunuz, dedim.
Kız gülümsemesini sürdürerek ve evet bu sefer kesinlikle samimi bir gülümsemeydi.
_her akşamüzeri mutlaka beş altı kez çalıyoruz efendim, dedi. Patronumuz Asuman hanımın özel arzusu.
Asuman Asuman Asuman …..
Kızın işaret ettiği tarafta dükkanın önündeki masada yine biriyle konuşan dünkü bakışın sahibi patron Asuman, Asuman, Asumanım…
Yarım ağız, içime konuşarak teşekkür ediyordum kıza sanırım. Kafeden hızla çıktım.
Koşa koşa deniz kenarına ulaştığımda nemli gözlerimden denizi ve göğü ayıramaz haldeyken elimi cebime götürdüm. Asuman’a yazdığım o şeyin kafeden çıkarken çarptığım adam yüzünden cebimden düştüğünü anladığım an önce korktum. Sonra sakince güneşin battığı yöne doğru yürüdüm.


*KNT syf.46


Tüley German



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder