4 Haziran 2018 Pazartesi

gün batımı manzaraları ile ilgili görsel sonucu

Küçük Kaplumbağa ve Adam
Adam şehre büyükçe bir tepenin üzerinden bakıyor ve sigara içiyormuş. Tepenin üzerinde çatısı küçük kahverengi kiremitlerle örtülmüş bir bina varmış.  Adam binanın boydan boya uzanan cam pencerelerinden birinden dışarı çıkmış ve balkonvari bir çıkıntıdan aşağıları uzakları izliyormuş.
İçerisi tıklım tıklım insan, hafif bir müzik uğultusu, ağızlardan dökülen binlerce kelime, gevrek kahkahalar, kuru pastalar ve renkli meşrubatlar doluymuş.
Günlerden çarşambaymış.
Bazı zamanların zamansızlığı bilen tüm misafirler gibi bu zamansızlığı sezmiş bir küçük kaplumbağa da adamın bulunduğu balkonvari çıkıntının bir ucundan bir ucuna ağır aksak ilerliyormuş.
Adamın siyah şık takım elbisesi ve önünde beline kadar uzanan ince kırmızı kravatı, onun bu binadaki insanların toplanma sebebiyle yakından bir ilişkisi olduğunu gösteriyormuş.
İçerideki insanlar kimi ayakta kimi sandalyelerde oturmuş birbirleriyle konuşuyor, birazdan olacak bir şeyi bazısı bıkkınlık, bazısı merak bazısı da herhangi bir duygu barındırmayan gözlerle bekliyormuş.
Adam sigarasına abandıkça abanıyor, birbiri ardına yaktığı sigaraların dumanının ardına uzaklara bakıyor ve içerideki kalabalığın aksine bu çarşamba akşamüzerinde tepedeki binanın küçük çıkıntısında yalnız başına dikilip duruyor, haliyle tek kelime konuşmuyormuş.
Fakat adamın içindeki seslerin kakofonisi, sağır sanılan bazı yarasaların aslında bizim duymadığımız frekansta bazı sesleri duyduğu gerçeğiyle birlikte düşünüldüğünde, küçük kaplumbağanın gözlerinde biriken soğuk matemi anlamaya olanak sağlıyormuş.
İçeride bir hareketlenme olmuş. Adam bunu hissetmiş ve kısa bir bakış atmış içeri. Alkışlar ve müziğin yükselen sesi kaplamış binayı.
İçeri girmesi gerektiğini biliyormuş adam. Ayakları kaplumbağa misali yavaşlamış. Alkışlar artmış. Adam heyecanlanmış. Artık burada daha fazla duramayacağını anlamış. Sigarasında uzunca bir nefes içine çekmiş ve izmariti kaplumbağanın yolunun üzerine atıp hızlıca içeri girmiş.
Davetlilerin arasından süzülüp beyaz desenli çiçeklerle donatılmış masaya oturmuş.
Yüzünde eski bir albümden bulup çıkardığı gülümseme, nefesinde içtiği beş paket sigaranın boğucu dumanı, gözlerinde masadaki kimsenin fark etmeyeceği endişe, korku, keder karışımı bir duygu çöküntüsü varmış.
Kel ve parlak cübbeli bir adam masaya yaklaşıp oturmuş elinde tutuğu mikrofona bir şeyler söylemiş. Mikrofon masada bir iki el değiştirmiş. Alkışlar yükselmiş. Masada bir kalem kalınca bir defterin üzerinde kısa figürlerle hareket etmiş. Ayağa kalmış masadakiler. Alkışlar yükselmiş. Kırmızı küçük bir defter uzatılmış kadına. Kadın defteri almış. Kadın alnına bir buse almış. Kadın bütün alkışları almış. Adam masanın altında üstünde sağında solunda girip saklanacağı bir yer aramış.
Adam hiçbir yer bulamayınca masada denk geldiği bir çift göze cesedini gömmüş. Masadan kalkmış. Kuş olsa yedi kat göğün yedince katına uçmak istermiş o an. Yedi katlı bir pasta büyük bir coşkuyla yaklaşıyormuş masaya. Bazı yerlerde ölülerin arakasında helva değil de yaş pasta yemek adetmiş.
Küçük kaplumbağanın kimsenin duymadığı ağlama sesine ağzından çıkan şu cümleler eşlik etmiş. Bazı anlarda içimiz buz kesilir. Buz el yakar ama gemileri yakmaya gücümüz yetmez.

Adam binanın dışına çıkar çıkmaz bir sigara yakmış.




1 yorum: