
KİRAZ LEKELERİ
Bir süredir
sokak başında bekliyorum. Müşteriler gelip gidiyor. Bir şeyler soruyorlar, cevap
alamadan gerisin geri uzaklaşıyorlar. Giderken hoş olmayan şeyler söyledikleri
el kol hareketlerinden, kaşlarını çatmalarından belli. Ne olduğuna anlam
veremiyor kimse. Manav Ali tezgahtaki diğer tüm meyveleri bırakmış, almış
altına bir tabure kirazları diziyor tek tek. Domates dizilir, şeftali de, elma
da, çürükleri saklanır anladık. Ali kirazları diziyor. Müşteriler gelip
gidiyor, domates kaça diye soruyorlar, bir kilo şeftali tart diyorlar. Ali duymadan
onları kiraz diziyor mavi muşambanın örttüğü tahta tezgaha. Onun bakmayacağını
bildiğim için sokak başında öylece dikiliyorum. Yaklaşmaya çekiniyorum. Cümleler
geliyor ağzıma, gerisin geri gönderiyorum.
Ne olduğuna anlam veremiyor cümleler.
Sıcak kendisini
çekiyor sokaklardan usul usul. Kızartma kokuları geliyor burnuma. Bir saattir
sokak başında dikiliyorum, Ali kirazları diziyor tezgaha. Arka sokaktan bir klakson
sesi duyuyorum. İtiyor adeta ses beni ve yürüme başlıyorum. Ali’nin yanına
geliyorum. İçerde bir musluk kovaya pıt pıt su damlatıyor. Kova taşmaya yüz
tutmuş. Ali diyorum, bostanın kilosu kaça? Sesim yabancılaşıyor bana. Utanıyorum,
ürperiyorum. Kaçıp gidesim geliyor. Onca yol gelmişsin, hem de bu durumda bu mu
söylenir diyorum. Ali saatler sonra başını yarım çeviriyor. Yüzünü kaldırmadan,
50 kuruş, diyor. Gözlerimi Ali’ye dokundurmadan rasgele meyve sebzenin üzerinde
dolaştırıp, iyilerinden bir tane tartıver, diyorum. Yerinde kalkıyor Ali, seçiyor
bir tane, bizim bostanların hepsi iyi olur diyor. Gülüyor. Gülümseyen gözlerinden
sessiz sessiz yaşlar dökülüyor. Görmüyorum, biliyorum. Elimi cebime atıp ne
kadar geldi, diyorum. Bu seferlik bizden diyor. İkiletmiyorum. Eyvallah, diyorum.
Poşeti alıp elime yüzüne bakamadan Ali’nin koşar adım uzaklaşıyorum. Yürürken bir
kova suyun sokağa boca edildiğini duyuyorum. Ali’nin musluğu kapattığını
görmüyorum ama biliyorum.
Biliyorum. Çünkü
Ali sevmez israfı. Biliyorum neden sustuğunu, kimseye bir şeyler demeden gün
boyu kiraz dizmesinin sebebini. Gülseren aradı dün gece, Ali’nin karısı. İntihar etmiş Ali, bilekleri
sarılı. İki gündür yemeden içmeden manavda kiraz diziyormuş. İnce ruhluydu Ali,
hayatında düzene sokamadığı ne varsa küçük küçük onları sıralamaya çabalıyordu
sanırım. Gelirim dedim, sen bir gelip konuşsan dediğin de karısı. Gece çıktım,
otobüste bir iki saat sızmışım, onun dışında hep gelirim dedin de ne
konuşacaksın sen diye kendimi yedim durdum. Sabah otobüsten inince de devam etti kafamdaki
kargaşa. Öğleden sonra sokakları fark ettim, zamanı idrak ettim, yürüye yürüye
Ali’nin manavının olduğu sokağın köşesine gelebildim.
O klakson ötmese
kim iterdi beni, akşama kadar durur muydum orda, bilmiyorum. Neden bostan
aldığımı biliyorum ama. Ali çocukluk arkadaşım benim. Köyde geçti çocukluğumuz.
Bir yaz bizim tarlaya kavun ekti Aliler. Bostan derler bizim orda kavuna. Birlikte
satacağız. İyi para kaldırırsak birer İspanyol paça pantolon alacağız, O sıralar
moda. Köydeki kızlara havamızı atacağız. Domates parasından birer gömlek
almışız kocaman desenli, rengarenk. Pantolonu da alırsak her şey tamam. Kavunlar
olunca doldurduk traktöre bir gün gittik şehre satmaya. Sabah erkenden pazardayız. Öğlene doğru
kavunların çoğunu sattık. İyilerinden ver bakalım oğlum diyorlar, bizim
bostanların hepsi iyi olur bey amca, hanım abla diyoruz. İkindiye doğru
kavunlar bitmek üzereyken bir iki müşteri geri getirdi kavunları. Kelek ulan
bunlar diye attılar önümüze paralarını istediler. Yok abim, olur mu abim dedik
ama mecbur verdik paraları. Baktık gelenin gidenin arkası kesilmeyecek topladık
tezgahı köye yollandık. Köy yolunda kalan kavunları tek tek fırlattı Ali söve
söve. Köye varınca sattık dememiz gerekiyordu çünkü. Ali israf sevmezdi ama
kızmıştı bir kere. Elimizdeki paradan ancak bir pantolon parası artıyordu
çünkü. Ben Ali’nin o pantolonu neden bu kadar çok istediğini biliyordum. Düğün vardı
çünkü yakında. Ali gömlek pantolon giyip, saçına limon sürecek Gülseren’ e
mektup verecek, sevdasını söyleyecekti. Ben hakkımı feragat ettim. Ali olmaz
dedi, yok dedi inat etti ama sonunda ikna ettim. Çocuğunuz olursa adımı
koyarsınız dedim, seveceği bir şey aldık. Bana karşı mahcup ve minnet doluydu. Diğer
yandan Gülseren’ e açılacaktı, mutluydu. Kavunların hepsini sattınız mı len
diye soranlara. Sattık tabi, bizim bostanların hepsi iyidir kelek olmaz deyip
gülüyorduk. Sonradan öğrendik ki erken toplamışız kavunları. Köyde en erken biz
toplayıp biz satmışız pantolon sevdasına. Bunu öğrendiğimizde de basmıştık
kahkahayı, bizim bostanların hepsi iyiydi.
Otogara gittim
sonra. Otobüse kavunla binilmezdi ya verdim yazıhanedeki adama. Adamın gözündeki,
herif kötü kavunu bize kaktırıyor ifadesini gördüm. İyidir dedim, bizim
bostanların hepsi iyidir. Aklıma manavdayken fark ettiğim ama üzerinde
durmadığım Ali’nin bileklerindeki sargının üzerinde oluşan kırmızı lekeler
geldi bir anda. Buraya gelme sebebini düşününce irkildim. Ali’nin kirazları
dizmesini düşündüm. Hayatındaki küçük şeyleri düzenlemeye çalışıyordu Ali
sanırım. Yol boyu gözümün önünden gitmedi sargı bezindeki kiraz lekeleri.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder