15 Mart 2021 Pazartesi

 


BİLGE VE ADAM- 8

Adam Bilge’yi ilk gördüğünde ya da boşluğa ilk düştüğünde ya da ölümü ilk tattığında elinde bir kelebek ölüsü tutan çocuk gibi şaşkın şaşkın bakakalmıştı. Güzelliğiyle büyüleyen kelebek, ölü oluşuyla tarifi zor bir keder uyandırırdı. Uçan bir kelebek bir çocuğun avcunda sıkışıp kaldığında ya da Bilge Adam’a ilk kez gülümsediğinde ya da ilk kez bir günü birlikte karşıladıklarında aynı endişe kaplardı dünyayı.

Adam yol kenarında büyüyen yabani böğürtlenler gibi hissederdi kendini. Zahmetsiz, yağmur sularıyla beslenmiş, ancak oradan geçen birinin gözü ilişirse fark edilen. Bilge Adam’a her güldüğünde elini böğürtlene uzatır dalından, taze ve sahipsiz olan bu meyveden yerdi. Kimi zaman soylu kentlilere dönüşür, Adam’ın tozlarından rahatsız olur elini dahi uzatmazdı. Kimi zamansa ne yaptığını fark etmeksizin tozları bol suyla ovuştura ovuştura yıkayıp Adam’ı paramparça ederdi. Böyle zamanlarda ne böğürtlen yiyebilir ne de Adam’ın kan kırmızı hisleriyle boyanan ellerini gizleme ihtiyacı hissederdi. 

Adam önceden suda bekletmeden pişirdiği pilavı dolaba koyup, pirinçleri tekrar bardak bardak ölçerken, Bilge gelecek misafirlere sunacakları yemekleri çoktan söylemişti dışardan. Misafirler ve yemekler peşi sıra geldiğinde Bilge’nin elleri kıpkırmızı gözükmüştü Adam’a.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder