BİLGE
VE ADAM-7
Uzun
bir yolculuk sırasında Bilge Adam’a sanki bakkala “iki ekmek verir misin”
diyormuş gibi “bir hayal kime emanet edilebilir ki ölürken” deyivermişti.
Sonrası kopkoyu bir suskunluk. Karanlıktı Bilge. Gözleri gibi, saçları gibi. Odasına çekilir, sayfalar dolusu yazar sonra
yazdıklarını kara delik olana kadar karalardı. Şaşırmak Adam’a düşmüştü,
uçuşmak Bilge’ye. Tavana diktiği gözleriyle yattığı yerden uçardı Bilge. Fonda
saatlerce çalan aynı ezgi kanatları olur, hayal aleminde gezinir dururdu. Sonra
kalkıp bir resme başlar, bir fil çizerdi mesela. Adam onca hayal alemi
yolculuğunun bir filde neticelenmesine şaşırır, Bilge’nin birbirine karışmış
saçlarını tarayıp çözdüğü gibi çözmek isterdi filin geldiği yerin gizemini.
Bilge
alelade bir söz gibi bir hayali emanet etmekten bahsedip sustuğunda, bu cümle bir
fil gibi oturmuştu Adam’ın içine. Sonra ölmek niyeydi, emanet etmek niye? Bir
filmden, kitaptan, andan mı türetmişti bu soruyu Bilge, yoksa?
Dağılmak
Adam’a düşmüştü, dağıttığı yerleri müstehzi izlemek Bilge’ye. Bir zaman sonra
Adam’ın içine bıraktığı filin üzerine bir kurdele takar gibi kahkahayı basmıştı
Bilge. Adam korka korka bu gülmeceye dahil olmuş, sonra ilk gördüğü benzinliğe
kırmıştı direksiyonu.
Bilge’nin
tuvaletten çıkmasını beklerken soğuk, Adam’ın yüzünü tokat gibi yakmış aklına
bir keşke bırakmıştı.
Keşke
hayatın da dinlenme tesisi olsa yorulunca nefeslense insan.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder