
ERGUVAN VAKTİ
“Kendimi bir zaman diliminde birkaç
insanla birlikte sıkışıp kalmış hissediyorum. ”dedi.
Üniversite zamanları, hayallerin
gerçeğe en yakın olduğu çağlar... Okula yakın otururduk. Olmayan evin
bahçesiydi okulun bahçesi. Yaza koşan günlerin serin akşamlarında bilhassa.
Çeşit çeşit arkadaşlarım vardı sonra, hepsinin ayrı hikayesi, ayrı yaşamlar
için dönen yuvarlak dünya. Etek severdim o zamanlar. Uzun, renkli, çiçekli.
Çimlere yayılınca poz verir gibi olurdum. Gülümserdim nedensiz. Severdim öyle
oturmayı, eteklerimde bir sürü arkadaş biriktirdim, “hiç bir şey yoksa bile şu
üniversite zamanımda bir sürü arkadaş edindim.” derdim. O gece misafir gelmişti
bize Şükran, yatılı. Yemeğimiz yiyip zor atmıştık kendimizi dışarı. Kızların
dışarda gezmesinin hoş karşılanmadığı saatlerde okulun bahçesinde kantinin
haşlak çaylarından içebiliyorduk. Özgürdük kendi bahçemizde! İyi gibiydik o ara
Şükran’la. Hiç kötü bir şey yaşamamışız gibi, hiç kötü davranmamış, hiç kalbimi
kırmamış gibi iyi. Uzun uzun konuştuk sevdiği çocuktan, hayallerinden. O
anlatırdı zaten genelde, ben de dinlerdim. Tartıştıkları zaman gelir anlatır,
benden kendi tarafını tutmamı beklerdi, bende çoğunlukla Ahmet’e hak verirdim.
Ahmet, sevdiği çocuk Şükran’ın. Kızardı bana, anlamıyorsun derdi. Kızmasını
anlardım. O akşam ama hiç bunlar yaşanmıyor gibi iyiydik. Belki de bahçeyi
saran erguvan kokuları bizi iyileştirmişti. Çiçeklerin iyileştiren yanlarına
inanırdım çünkü. Bir adam özür dilerken ellerinde çiçeklerle gitmez miydi
mesela bir kadının kapısına. Konuştuğumuz konuların olağan sırası bitip
beynimizin dibindekileri çıkarma zamanı gelmişti. Uzun konuşmalar uzun seyahatler gibi gelir
bana. İlerledikçe daha kendisi olur insan. Tanımak için birini alışveriş ya da
yolculuk derler ya hani o hesap. Vakit ilerlemiş pek kimse kalmamıştı bahçede. Az
ilerde bir çocuğu bir köpek kovalamış, çocuğun haline gülmüştük hepimiz.
Kahkahalarımızın son ha’sı biter bitmez konuştu Şükran. “Kendimi bir zaman
diliminde birkaç insanla birlikte sıkışıp kalmış hissediyorum. ”dedi. Bir an
baktı gözlerime, kaçırdı sonra gözlerini.
İyiydik aslında o gece. Daha önce kötü
şeyler yaşanmamış gibi. Sona mı saklar insan en söylemek istediklerini? Bir
kahkahanın peşine nasıl iliştirir sıkışmışlığını? Uzaya giden kahkaha sesinin
ucuna ilişmiş bir sıkışmışlık hissi garip geliyor. Eğreti duruyor. Erguvanlar
gevşetmişti belki de onu böyle ya da beni. Hislerime güvenirdim çünkü ben,
anlardım onun içinde biriken kinin diriliğini.
Çiçeklerin kadınları gevşettiğine
inanırım. Bir adam onca hatasından sonra özür dilerken ellerinde çiçeklerle
gitmez miydi mesela bir kadının kapısına. Geçmişe doğru büyüyen hataların ucuna
ilişmiş bir buket çiçek. Eğreti duruyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder