15 Kasım 2017 Çarşamba

İlgili resim

ERGUVAN VAKTİ
“Kendimi bir zaman diliminde birkaç insanla birlikte sıkışıp kalmış hissediyorum. ”dedi.
Üniversite zamanları, hayallerin gerçeğe en yakın olduğu çağlar... Okula yakın otururduk. Olmayan evin bahçesiydi okulun bahçesi. Yaza koşan günlerin serin akşamlarında bilhassa. Çeşit çeşit arkadaşlarım vardı sonra, hepsinin ayrı hikayesi, ayrı yaşamlar için dönen yuvarlak dünya. Etek severdim o zamanlar. Uzun, renkli, çiçekli. Çimlere yayılınca poz verir gibi olurdum. Gülümserdim nedensiz. Severdim öyle oturmayı, eteklerimde bir sürü arkadaş biriktirdim, “hiç bir şey yoksa bile şu üniversite zamanımda bir sürü arkadaş edindim.” derdim. O gece misafir gelmişti bize Şükran, yatılı. Yemeğimiz yiyip zor atmıştık kendimizi dışarı. Kızların dışarda gezmesinin hoş karşılanmadığı saatlerde okulun bahçesinde kantinin haşlak çaylarından içebiliyorduk. Özgürdük kendi bahçemizde! İyi gibiydik o ara Şükran’la. Hiç kötü bir şey yaşamamışız gibi, hiç kötü davranmamış, hiç kalbimi kırmamış gibi iyi. Uzun uzun konuştuk sevdiği çocuktan, hayallerinden. O anlatırdı zaten genelde, ben de dinlerdim. Tartıştıkları zaman gelir anlatır, benden kendi tarafını tutmamı beklerdi, bende çoğunlukla Ahmet’e hak verirdim. Ahmet, sevdiği çocuk Şükran’ın. Kızardı bana, anlamıyorsun derdi. Kızmasını anlardım. O akşam ama hiç bunlar yaşanmıyor gibi iyiydik. Belki de bahçeyi saran erguvan kokuları bizi iyileştirmişti. Çiçeklerin iyileştiren yanlarına inanırdım çünkü. Bir adam özür dilerken ellerinde çiçeklerle gitmez miydi mesela bir kadının kapısına. Konuştuğumuz konuların olağan sırası bitip beynimizin dibindekileri çıkarma zamanı gelmişti.  Uzun konuşmalar uzun seyahatler gibi gelir bana. İlerledikçe daha kendisi olur insan. Tanımak için birini alışveriş ya da yolculuk derler ya hani o hesap. Vakit ilerlemiş pek kimse kalmamıştı bahçede. Az ilerde bir çocuğu bir köpek kovalamış, çocuğun haline gülmüştük hepimiz. Kahkahalarımızın son ha’sı biter bitmez konuştu Şükran. “Kendimi bir zaman diliminde birkaç insanla birlikte sıkışıp kalmış hissediyorum. ”dedi. Bir an baktı gözlerime, kaçırdı sonra gözlerini.
İyiydik aslında o gece. Daha önce kötü şeyler yaşanmamış gibi. Sona mı saklar insan en söylemek istediklerini? Bir kahkahanın peşine nasıl iliştirir sıkışmışlığını? Uzaya giden kahkaha sesinin ucuna ilişmiş bir sıkışmışlık hissi garip geliyor. Eğreti duruyor. Erguvanlar gevşetmişti belki de onu böyle ya da beni. Hislerime güvenirdim çünkü ben, anlardım onun içinde biriken kinin diriliğini.
Çiçeklerin kadınları gevşettiğine inanırım. Bir adam onca hatasından sonra özür dilerken ellerinde çiçeklerle gitmez miydi mesela bir kadının kapısına. Geçmişe doğru büyüyen hataların ucuna ilişmiş bir buket çiçek. Eğreti duruyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder