NEON PARLAMASI
Adamın aklında
nesneler, mekanlar, kişiler birer otoban uğultusuna karışmış akıyordu. Sakince
ellerini ceketinin cebinden çıkardı ve yürümeye devam etti. Neon lambalarında
koca koca kırmızıların yanıp söndüğü barın kapısına geldiğinde gözlerini yukarı
kaldırdı. Badigart herif bu bakışların ateşinde eridi ve sesi Afrika’nın dipsiz
kuyularına kaçtı. Adam kollarını sıvayarak, yavaş ve kayan bir yıldız gibi
merdivenlerden bir kat çıktı. Girişte ayaklarını asker selamıyla iki yana
çevirip kendi etrafında 180 derece dönebilirdi. Merdivenden çıkarken bunu hayal
etmişti ve çok komik bulmuştu. Bazen öyle olur hayal ettiğiniz bir şeyi yapmayıverirsiniz.
Girişte hareketsiz dikildi kaldı. Gözüne ilk ilişen masaya oturdu. Fazlası dönen
siparişlerinden birini garson kızın masasına bırakmasını izlerken bir hayalet
olduğunu düşünüyordu. Beyni eriyordu ve masaların altından insanların
ayaklarına doğru akıyordu. Bardakiler ayakkabılarının altında onun beynindeki
fikirlerden birkaç parça götürecekti evine giderken. İçkisini tek yudumda
bitirdi. Kafasını iki yana salladı. Sahneye genç bir kız çıktı kenardan bir
yerden, yavaş ve kayan bir yıldız gibi. Ufak bir selam verdi kim olduğunu
önemsemediği topluluğa. Gözleri kimsenin görmediği bir yere bakar gibiydi. Şarkısına
başladı. Sesinde taşıdığı dolgunluğu doğduğu coğrafyaya, bir nevi kaderine
borçluydu. Duygulu duygulu okudu. Bardakiler şarkı bitiminde hiç de bu kadar
iyi olacağını beklemedikleri şarkıcı kızı alkışlarken keyifli keyifli, kollarını
yana salmış gözleri kapalı duruyordu kız. Alnının çatından vurulup kızıl kanı
kocaman neon lambalar gibi parladıktan sonra ve ondan da sonra, hep, kolları iki
yanda gözleri kapalı durdu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder