8 Nisan 2015 Çarşamba



KAPANA KISILMANIN MUĞLAK TARİHİ
gecenin ortalarına az kalmıştı.biri adam biri kadın iki kişi arkalarına bakmadan  kalıplarını yırtarcasına bir hamle yaparak kaçtı şehirden ve geçmişten.
tepesi düz dağları uzun kavaklar sıralı yolları ve nilüferlerin gelin gibi süzüldüğü gölleri geçip akşamların çocuk gözleri kadar parlak gündüzlerin bebek uykusu kadar huzurlu ismi önemsizleşmiş o şehre vardılar.
varlıklarından memnun ama onları umursamaz davranan insanların arasında istedikleri gibi yaşamaya başladılar.
aşkın tüm evrelerine dalıp sihirli değneklerin ışıltısında dans ettiler.
sahil boyu kumlarda koşup sabaha kadar en çılgın en ilginç hayallerini anlattılar.
en sevimli tebessümlerini süslü tepsilerde sunup en büyük kahkahalarda ıslandılar.
ne ona takıldılar ne buna ne yaşa ne başa ne zamana. 
hani depderin uykuların saklı köşelerinden çıkıp sürpriz duygular sunan rüyalarımız olur ya onlar gibi katışıksız masum dolu dolu rengarenk bir hayat yaşadılar.
öyle gitmenin de bir bedeli vardı.
vakit gece yarısına yaklaşmıştı.
sessizlikte bir ses duydular.
anlamaya ve ağlamaya başlamaları eş zamanlı oldu.
aynı dağları aynı yolları aynı gölleri aşan bir kara nefes yılan gibi süzüldü önce kadının damarlarına.
kadın yere yığıldı.
bedel ödemek adama daha ağırdı.
o sahip olduğu masalsı kızı gözü önünde yitirdi.
bunun acısı beyninin ve kalbinin kıvrımlarında doruklara ulaştığı an o kara nefes adamın damarlarına derin bir ahh çekiş gibi girdi.
adam yere devrildi.
ritmik bir uğultu fısıldıyordu ağaçlar.
ayak sesleri gibi, nefes almak gibi, gitmeyi isteyip gidememek gibi..

A.Y.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder