20 Temmuz 2013 Cumartesi

BİR ŞEY SÖYLEMEYE GEREK YOK
         Günlerdir beklediğimiz bahar gelmişti.Peşi sıra getirdiği güneşi göğe, çiçekleri kıra, yorgunluğu da bana bırakıp çarşı pazar alışverişine çıkmıştı. Ben bu yorgunlukla zor da olsa biraz gezinmiş sonunda dayanamayıp bir parka oturmuştum. Küçük çantamdan çıkardığım defterimdeki notlara göz atıyor, bazılarınınsa kalemle yanaklarına dokunuyordum. Defterimin arkasında boş zaman gevelemesi şiirlerim bulunuyordu.Kalemimle şiirlerdeki kelimelerle oynadıkça onlar da huylanıp gıdıklanıyor,  halden hale giriyordu. Bu oyundan tarifsiz bir zevk alıyordum. Bu sırada genç bir çift oturduğum banka yaklaştı. Delikanlı oturmak için izin istedi, "tabi." dedim dışımdan ve biraz yana kaydım.Torunlarıyla değil kelimeleriyle oynayan bu ihtiyarın zevkini bozacakları için onlara kızmıştım.Ayıp olmasın diye biraz daha oturup kalkmayı düşünüyordum. Delikanlı, kıza:
         _Bir şeyler söylemene gerek yok, dedi.
         Sesinde hiç de sitem yoktu.Kavga ettiklerini düşünmüştüm oysa kızın tedirgin hallerinden. Gençliğin verdiği toylukla ipe sapa gelmez bir konuda tartışmış olabilirlerdi.Ama kız "peki." deyip başını delikanlının omzuna yaslayınca kavga fikri pek mantıklı gelmedi.Merak etmeye başlamıştım. Elbet birazdan konuşurlardı anlardım dertlerini. Onlara nasihat etmeyi düşündüm kırık yıllık evli biri olarak. Hatice'yle nasıl geçindiğimizden, saygıdan, sevgiden bahsedecektim. Anlayıştan, sabırdan dem vuracaktım.Gel gelelim ne kız ne delikanlı ağzını açıp bir şey söylemiyordu. Daha önce böylesine yakın durup da bu kadar uzun zaman konuşmadan oturan genç bir çifte rastlamamıştım. Parmaklarına baktım. Yüzük de yoktu yani suskun evli çiftlerden de değillerdi. Artık defterimle oynuyor gizliden onları gözlüyordum. Kızın gözleri gözükmüyordu. Delikanlınınkilerse evine nasıl ekmek götüreceğini düşünen bir adamın gözleri gibi derinden ve uzaklara bakıyordu.
         Bu gözler beni kederlendirmişti. Kederli anlarda nedense insan bir şey içme ihtiyacı duyar. Çantamdan  market poşetine sarılı su şişemi çıkardım ve biraz içtim. Emekli ve ihtiyar adamlar böyle yapardı. Karıları, evden çıkmadan bilmem kaç kere kullanılmış olan su şişelerine su koyar, nedense onu bir poşete sarar, kocalarına verirlerdi. Karşıda soğuk su satan küçük çocuğun sularına gözüm takıldı. Buz gibi suyu ve kendi suyumu düşünüp Hatice'ye kızdım. Hem ne vardı ki şu poşete sarıyordu kaç kere sarma dememiş miydim ?Yine de bu gençlere ondan bahsedecektim hele bir konuşsunlar.Kadının iktisatlı olmasının makbul olduğunu anlatacaktım.Hatice'ye kızgınlığım biraz geçti. Kız kafasını kaldırdı.
         _Müzik dinleyelim mi? dedi.
         Bu sırada kızın gözlerini gördüm. Masum ve  çocuksuydu. Biraz tedirginlerdi ama.Delikanlının bakışlarından ne dediğini anlamış olacak ki "peki." deyip kafasını yine delikanlının omzuna yasladı.Hatice de böyle ne söylediğimi gözlerimden anlar mıydı acaba? Niye bu zamana kadar buna hiç dikkat etmemiştim?40 senelik evli birinin buna dikkat etmemiş olmasına şaşırdım, üzüldüm de.
          Bir polis arabası geçti ve sağımızdaki seyyar çaycının önünde durdu. Çaycı aceleyle çay doldurdu. Hareketlerinden anladığım üzere kaç şeker diye sordu, şekeri attı ve çayı uzattı. Polis çayı aldı ve uzaklaştı. Tabi ki para falan vermedi. Şaşırmadım. Hatice'nin benim çayı kaç şeker içtiğimi bilip ona göre çayımı getirdiği geldi aklıma. Biraz önceki üzüntüm geçti bir nebze.
         İki Roman kızı önümüzden geçti. Şişmandılar ve yanımdaki çift hakkında olduğunu anladığım şeyler söylüyorlardı. Bunlar bu parkta gördükleri her çift hakkında konuşup dedikodu yapmayı görev edinmiş olabilirlerdi. Konuşup, kaş göz yapıp, kahkahalarla uzaklaşmak ve yeni bir çift bulmak. Her insanın bu hayatta fark etmeyip yaptığı ve böyle görev bellediği şeyler yok mu?
         Gençler oturalı hayli zaman olmuştu. Ama daha ne o kederli gözleri ne aralarındaki durumu anlatacak hiç bir şey konuşmamışlardı. Merakım artıyordu. Neden konuşmuyorsunuz diye de sorulmazdı ya. O an benden çekinip konuşmadıkları hissine kapıldım. Defteri çantama koydum ve yavaşça kalktım. Gözlerimi onların üzerinden ayırmadan bankın arakasında üç tur attım. Genç çift de bir değişiklik olmamıştı. Arada delikanlının yorulan bacağı yerine diğer bacağını üste alması dışında hiç bir hareket yoktu.Uzaktan bakan biri o bankta oturma sürelerinin geçmişi ve geleceği hakkında hiç bir yorum yapamazdı.Acaba kendi aralarında böyle anlaşıyor olabilirler miydi? Hem ne demişti delikanlı "Bir şey söylemene gerek yok."
         Yorgunluk koluma bacağıma dolanmaya başlamış, güneş başka yerleri dolaşmak için hazırlanıyordu.. En iyisi bir buket çiçek alıp Hatice'ye götürmekti. Bu yaştan sonra bu ne romantizmi der miydi? Hoşuna giderdi elbet papatyalar.Yine de sebebini sorardı. Hayırdır Tahir Bey derdi.40 yıllık evliyiz bir şey olmasına gerek var mıydı? Bir bakardım gözlerine, seni seviyorum Hatice'm dediğimi anlardı. Sahi anlardı değil mi?


                                                                                      blank




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder