adının anlamına inat kaybetmek hayatının değişmez parçası haline gelmişti. kendini tüm yerel kanallarda bas bas bağırılarak yapılan reklamlarda tanıtılıp eve alındığında hiç bir boka yaramayan ev aletleri gibi hissediyordu.
öylesine gereksiz. öylesine yalnız. öylesine boktan.
gecenin bi yarısı sokağa çıktığında yan komşunun bahçesindeki köpek ona doğru havladığında, köpek bile siktir çekiyor gibi geliyordu ona.
ölümü düşünüyordu en çok. aklında binbir türlü ölüm senaryosu. bir gün yoldan ferrari geçerken üst geçitten ferrarinin önüne atlıyor, ferrari gelişine vuruyordu. başka bir gün boynuna bağladığı uzun halatın diğer ucunu fsm köprüsünün demirlerine bağlayıp köprüyü darağacı olarak kullanıyordu. fatihin istanbulu fethettiği yaşta fatihin adını alan köprüde kendini öldürmek düşüncesi komik geliyordu. sonra daha ciddi ölümler düşünüyordu.
ölüm çok tatlı geliyordu. bir o kadar da korkutucu. perdenin arkası korkutuyordu onu. hep böyle korktuğu için adıyla tezat değil miydi zaten? her gece yaptığı gibi yine sokağa çıkıp sigarasını yaktı ve yine köpeklerin siktirleri eşliğinde bir seremoniyle yoluna devam etti.
sonra ver elini yusuf ustanın ne zaman kapandığı belli olmayan küçük ney atölyesi.
hayatının en güzel ve en sikik konuşmaları bu atölyede geçmişti.
-yine ölemedin dimi lan yavşak?
-yok be usta nerde bizde o şans?
-çekmecemdeki onlu'nun içinde yedi tane mermi var. sen beceremeyeceksin. sana bi güzellik yapayım istersen ha?
-kendi işimi kendim halledebilirim.
-senin tribini sikeyim.
-ya usta filmlerde senin işini yapan herifler hep tasavvufla uğraşır. güzel şeyler söyler. sen niye böylesin?
-pezevenk! filmlerde senin gibi adamlar da ölüyor. sen niye ölmedin.
-haklısın usta.
yusuf usta yavaş hareketlerle rakısından bir yudum aldıktan sonra çekmecesine doğru yürüdü.
...
ceset temizlemenin zor olduğuna karar veren yusuf ustanın aklından mezar taşına şunları yazmak geçmişti:
bok gibi yaşadım
bok yolunda gittim
kimlikte adım muzaffer ama
ölmeyi bile beceremedim
"kırtlama çay"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder