27 Aralık 2013 Cuma

yayık ayyaş-4



...
insanları uzaktan izlemenin verdiği keyifle ağzında sigarası, hiç sevmediği cafcaflı elit kesim sokaklarında yürüyordu. bol malzeme vardı bu insanlarda. zengin insanların derdi çok olduğunu düşünüp kendini avutuyordu. "ben onlardan daha mutluyumdur" diye geçiriyordu içinden ama daha cümle tamamlanmadan kafasındaki sorgu amiri küfrü basıyordu. kapitalizme sövmek kolaydı. o da kolay olanı yapıyordu.
zengin çocukların oynadığı çocuk parklarında oturup çocukları izliyordu. zengin de olsa çocuk çocuktu. çocukları izliyordu. o kadar çok arzu ediyordu ki onlardan biri olmayı! onlardan birini seçip kendini onun yerine koyarak hayaller kuruyordu. sabah güneş doğmadan hemen önceki serinlik ve kuş seslerinin sakinlik içindeki düetine benzetiyordu bu duyguyu.
hiç bir alakası yoktu bu iki duygunun arasında. ama ikisini de benzer şekilde seviyordu.
en çok oyuncaklarını diğer çocuklara kaptıran hiç sesini çıkaramadan kenardan diğer çocukları izleyen ezik çocuğa benzetiyordu kendini. kendine dair birşeyi olmadığı için hayatı sadece izlediği düşüncesinden olsa gerek.
...









"kırtlama çay"             .



26 Aralık 2013 Perşembe


kıl oldum abi
            anlama için yaşamak gerekiyor. bu, kurgusal yani empati ile ya da direkt olarak tecrübeyle oluyor.tabi bu ikisinde de farkında olmak için düşünmek gerekiyor.zira basmakalıp tavırlar sözler ve davranışlar anlamaktan ve anlatmaktan uzaklaştırıyor.kısırlaştırıyor.
            berberler erkeklerin özel mekanlarıdır.erkeklerin hayatında aynaların en çok yer tuttuğu yerdir .bir erkeğin yüzünü en çok gördüğü mekan.akislerin bu kadar yer tuttuğu bu mekanda esaslara çoğu zaman kıl payı teğet geçilir.kesilen saçlar kesilen bıyıklar yada sakallar mutlaka güzel olmuştur.
            berberde sakal traşı olmak bir ayrıcalıktır.bir lüktür.bir konfordur. Çoğu insan kendi saçını kesemez ama sakal bıyık konusunda kendi kendine yetebilirler.berber koltuğuna oturmak geriye doğru başını yaslamak köpüğün yüzüne yayılmasını seyretmek usturanın maharetli ellerle tende kaymasını seyretmek ve tüm bunlar olurken ekstra bir şeyler düşünmek bir erkeğin lüksüdür.
            bu konfor erkeğe kendini iyi hissettirir.
            özgüven verir.
            varlığını hatırlatır.
 tam da bu noktada dillerde ve zihinlerde kalıcı ikamet eden kadınların kuaföre gitme mevzuuna empati yapmak gerekiyor.
  son hesaplara göre Türkiye de kadınların bir yılda kuaförlere harcadığı para ile iki tane 3. köprü yapılabilirmiş.
  kadınlar duygusaldır.kendini iyi hissetmeye ihtiyacı olmaları normaldir.bu yüzden kendilere bakmaları o kuaför koltuğunda dünyanın en güzel en güçlü kadını hissetmeleri normaldir.
  normal olmayan belki bu noktada kadınların bu fıtrat zaafını kullanan kuaförlerin fiyatlarıdır.
   Yozgat Blues filminde berber Sabri iş kurma serüvenini anlatırken hep bu bahse yer verir."sakal kesme 5 lira bir fön 15 nerden baksan 3 kat öyle değil mi?"
            o zaman konuyu şu dizlerle toplayalım.
deveyi yare sevdiren bir tutam kılmış
denizler geçen birkaç kıla takılmış
kıpır zıpır bir zehir akılmış
en sevdiğim tiplerdi itilmişle kakılmış.


namık kamil

 





22 Aralık 2013 Pazar


İKİZ MEŞE TEPESİ
            Kedi sesine irkildi.Yatak gıcırdadı. Tepesi attı.Komutanı gelmiş asker gibi hızla yataktan kalktı.Seneler önce böyle bir kış gecesi gece vakti bir kuş çığlığına uyanmıştı.Topuklu ayakkabı ritminde devam edince kuşun sesi yataktan kalkmış, hırkasını sırtına geçirip bahçeye bakmıştı.Ölmüş kocasının kanlı  gözünün birini kuşun elinden zor kurtarmıştı.Telaşlıydı ama hiç ses çıkarmamıştı.
***
            İkiz meşe tepesinden bir duman yükseldi.Akşamüstüydü.Yorgun insanlar vardı.Ocaklarda yemek telaşı. Dönen keçiler kokuttu akşamı.Güğümler tıslıyordu.Şehre inen çocuklar bu sesi kara tren sesi yerine koyup hayallere tıngırdıyordu.
            Trenin içi upuzun odaymış.Köy odası gibi.Bir yerinde soba yanarmış. Gençten adamlar çay dağıtırmış.Paraylan tabi.Dostlar yan yana bağdaş kurarmış .Ortalıkta dolaşan çocuklara ihtiyarlar kızarmış.Cami değil ki bu trenden kovamazlarmış.Tren bebek beşiği gibi sallanır tıngırdarmış.Gebeler ve deliler trene alınmazmış.Gece oldumu gaz lambaları yanarmış.Ortalık duman is. Çocuklar ağlarmış.Analar susturmak için memelerini dayarlarmış.Susturamazlarsa zira ağalar beyler çok kızarlarmış. Dışarıdan sesler gelmiş.Anası tahir'i ünlemiş.Tahir hayalden uyanmış.Güğüm fokurdamış, kaynamış bir kaç damla suyu sobanın üstüne bırakmış.Güğümler hiç ağlar mıymış.Tahir dışarı fırlamış.İkiz meşeler tepesinden aydan düşen bir parça gibi kıpkızıl  toptan alevler varmış.
            Vah vahlar geldi, ahlar geldi, ahali geldi, isli koku geldi.Kazmalar kürekler kondu,bakırlar kovalar kondu.Kasketler çıkarıldı.Yemek istenmedi, çay istendi birkaç parça ekmek yanına katık edildi..Yorgunluk vardı,zaman dardı, gece kalkıp tütüne gidilecekti.yangın olmuş salgın olmuş dinlemiyordu ekmek.Köylük yerde yaşamak karın tokluğuna yaşamak demek.  
            Anası babasına sordu. Babası komşuya. Komşu oğluna.Bilmemeler toplandı.İnsanlar toplandı.Tellallar çığırdı.Analar çığırdı.Ateşler ikiz meşeler tepesine doğru yollandı.Söndürülen ateşi kendi eliyle ikiz meşeye götürüyor olduklarını kimse düşünmedi.Tahir ünlendi. Etraf gezildi.Gök karaydı.Yer kapkara.Tahir de karam derdi anası.En küçüğüydü oğlanlarının. Kayırmazdı ama üstüne ayrı düşerdi.Okusun karam Tahir'im tapu katibi olsun derdi. Tapu katibi geldiydi de yazmadıydı anasının bağını üstüne devlet malı dediydi. Tahir'im anamdan kalan bağımı yazıvercek benim üstüme derdi.
*   *  *
            Tahir'i ünledi anası.Gel karam ekmeğini ye dedi.Kaşığı daldırdı tasa.Ablası ağLmaya başladı.Babası dışarı çıktı.Cigarasını yaktı. Adete sövdü Tahir babası. Babalar ağlamazdı.Tahir'i okşadı anası.Karam dedi sevdi.Nasihatler tembih etti.Anamın bağını benim üstüme yaz emi oğlum dedi.Tahir'e sarıldı kokladı.Ablası anasına bişey diyecek oldu.Komşu kadın kolundan tuttu.Ablası hıçkırdı, dışarı çıktı.Babasına sarıldı.Yağmur yağmaya başladı. Ablasının babasına dayalı başı ıslandı.Babası hiç ağlamadı.
            Duyulur oldu köyden şehre.Tahir anası dendi kadına.İsmi oldu sesi oldu gelen giden öyle bildi kadını.Uzaktan acıyanlar oldu.Yakından okuyanlar oldu.Yanmış koca bir taşa yemekler yediren su içirmeye çalışan Tahir anasını görenler güldü.Gülenleri yanındaki cımcırdı.Acıyı hisseden anayı anladı. İrkilen acıdı.Tahir nasıl iyi mi diye soranlar bu oyuna ortak oldu.Tahir anası hatır soranları sevdi.Bir tas ayran koydu önlerine.Kara Tahir' in kara talihini ak ayranlarla bildi ahali.
            Tahir anası bir gece kedi sesine uyandı.Ürperdi evvel. Acı çığlıklar attı kuşlar sonra.Fırladı bahçeye.Telaşlandı.Hiç ses çıkarmadı.Kuşları elleriyle kovaladı.Bir gözü sağlam kalan kocasının üstüne kapandı ağladı.O gecenin sabahında akıllandı Tahir anası.Kara taşı evin arkasından aşağı dereye doğru yuvarladı.



blank

           


20 Aralık 2013 Cuma

erkek muhabbeti-11


erkek muhabbeti-11
-kampüs karanlıkken daha güzel. bir, karanlık. iki, daha az insan var. insanları sevmiyorum. insanlar mekanların güzelliğini yok ediyor. güzel kızlar dahil. zaten kampüsteki güzel kızlarla ilgilenmiyorum. kampüsteki çirkin kızlarla da ilgilenmiyorum. kampüsteki erkeklerle hiç ilgilenmiyorum. insanları kız&erkek güzel&çirkin istanbul'da okuyanlar&izmir'de okula gidenler diye ayıranları şiddetle kınıyorum. -ne kadar şiddetle? -israil'i kınayan devlet büyükleri kadar. -siklenmemecesine yani. -ben siklenmeyecek bi' adam mıyım lan? -heee. -niye? -niye önem verelim oğlum sana, ne rütben var ne sıfatın. -bu dünyada bi' yerlere gelebilmek için yavşak ve gevşek olmak gerekiyor. ben sadece gevşeğim. o sebeple... -hımm. -hımm ne lan? -'heee'nin kibarı. kızlar onu kullanıyor. -heee, kız mısın sen? -insanları ayırmasana kardeşim. -insanların kalleş kellelerini ödlek bedenlerinden ayırmak istiyorum. -ergen misin lan sen? -ziyadesiyle.
                        
                       blue

18 Aralık 2013 Çarşamba



BAK, AMA DOKUNMA!

göğe ulaşma telaşındaki şehre, üstelik vakit akşamdı
kendi gelmeyen gök bir haber yolladı.

kıpır kıpır ışıklı sulara bir adam, ki uzuncaydı.
kucaklar gibiydi kollarını açtı.

boş şişelerin dokunduğu dudaklar. ki kırmızının kıvılcımıydı.
yürek sızılarını usulca fısıldadı.

bekler gibi misafirlerini masada ihtiyar, ki anlatmanın bilgesiydi.
penceredeki damlaları parmaklık sandı.

masal dinleyen kadınlara özenen kediler, ki masallar yalandı.
şehrin sokaklarına parmak hislerini bıraktı.

sanal dokunaklara tapan şehrin insanları, ki çabuk unuturlar.
canlarındaki bu sıcaklığı anlayamadı.




ali yasir



17 Aralık 2013 Salı

yayık ayyaş-3


...

özgüven eksikliği teşhisi koyduğu kendi yaptığını beğenememe sorunu vardı. bir cümleyi bir başkası kursa güzel, kendi kursa ne kadar da kötü bir cümleydi. nice cümlelerini çöpe atmıştı.
yapmak istediği şeylerden çok uzak hissediyordu. aşağılık kompleksinden de kurtulamamıştı bir türlü. karnına sancılar giriyor gibi psikolojik sancılar çekiyordu. bir de şu eskiye duyduğu özlem!
o beş kuruş elinde dolaştı aylarca. yine bir gün moda sahilinde yürürken kendine küfrettiği bir sırada yine sorgulamaya başlamıştı kendini. polis karakolunda loş ışıklı bir sorgu odasında faili sorguya çeken karizmatik ama sert ağzı küfür dolu ve şiddet yanlısı polis memuru da kendisiydi, sorgu sandalyesinde oturan ağzı yüzü dağılmış sefil bir halde olan muhtemelen yanlışlıkla orada bulunan ve her 'bilmiyorum' dediğinde bir yumruk yiyen zanlı da kendisiydi. günleri kendisiyle mücadele ederek geçiyordu.
deniz kenarındaki kayalıklara oturdu. tam da polis zanlıya bir yumruk attığı sırada "sen de bıktın di mi lan benden?" cümlesi dökülüverdi. muhattabı bu sefer elindeki küçük madeni beş kuruştu.
beş kuruş siklemedi.
sinirlendi.
o anda zanlı polisin kasıklarına bir tekme atmıştı.
beş kuruşu denize fırlattı.
polis neye uğradığını şaşırdı.
belediyeyi arayıp, o dar yolun düzeltilmesini talep etti.
zanlı kalkıp polisi dövmeye başlamıştı.
arkasını dönüp bir bakkal bulmak için adımlarına komut verdi. sonunda bir bakkal bulduğunda cebindeki bir sürü bozuklukla bir sigara alabileceğini düşünüp bakkala girdi.

-bi kısa marlboro, dedi. cebinde kalan son para olan bozuklukları çıkarıp saymaya başladı: 8 lira 95 kuruş.

-abi beş kuruş eksik, olur mu?

-siktir git!

-abi beş kuruş ya ne olacak?

-ulan kazandığımız ne kadar zaten. git burdan!

kendini tutup denize atası gelmişti. zor tuttu.

...










"kırtlama çay"                  .


12 Aralık 2013 Perşembe

REKLAM PANOLARINA*
            Türkiye de bir takımın taraftarı olmak çok önemli bir meseledir.Hayatının tüm akışını değiştirebilir ya da vereceğin önemli kararları etkileyebilir.Bunun çok uç örnekleri vardır ki kimi zaman güldürebilir ağlatabilir veya yuh artık yok artık gibi tepkilere sebebiyet verebilir.
            Takım tutmak genel olarak genetiktir. Bu klasik genetikten biraz farklıdır. Tutulan takım dayıdan amcadan yada mahallenin etkili göze batan abisinden gelebilir.
***
            Küçük bir çocukken(büyük çocuklarda vardır bilirsiniz) şampiyonlar ligi adında, bunu izlemek uğruna geç yatmamıza izin verilen ve evde herkesin hangisi olursa olsun Türk takımını tuttuğu organizasyonlar vardı.Hala aynı isim altında daha çok para kazanma odaklı ve evde herkesin Türk takımını desteklemesi konusunda anlaşmazlıkların çıktığı bir organizasyon var.
            Şunu net söyleyebilirim ki benim çarşamba öğlen kara trafiğe ve zor şartlara rağmen gittiğim o maç küçük çocukken olandandı.
            Şampiyonlar ligi müziğini duyduğum anda gözlerim yaşardı.Soğuk kış geceleri izlediğimiz o maçlardaki gibi kar vardı ve içimdeki çılgın futbol ateşi patlama yapmıştı.
            Tezahüratlar ve olmazsa olmaz küfürler içimdeki bayram sevincini ortaya çıkardı.Rengarenk vitrinler önünde şaşıp kalan çocuklar gibiydim.Ellerimi uzatsam tutacak gibiydim Buffon'u. Ve Buffon o günlerin yaşandığına tek şahitti sanki. Fakat bende tribünlerin sesine kulak verdim elimi uzatmak yerine el ayak kafa ve beynine dil uzattım. (asla küfür etmem!)
            Tam da bu anlarda bir gürültü koptu bir sallanma hissettim. stadın çatısından sahaya düşen karlar mutluluğun titreşimli halini görüyordu adeta. Futbolu güzelleştiren en güzel şey olmuştu.GOL.
***
            İzlediğiniz filmin burasında hayat aynılaşır duygular tektipleşir. Yan yana olan ve bir birini bir daha muhtemelen görmeyecek olan insanlar 40 yıllık dost gibi sarmaş dolaş olur.Zıplar.Çıldırır. Yüzler acayip hallere girer.
            Hayatı dondurup küçük kesitler alsalar ve onu araçsız çıplak gözle izleseler işte bu anlar gözükür. Alabildiğine şeffaf ve insani.
            Bazen uykuda olmadan da çocukluğa güzel günlere gidilir.
            Bazen tutku o 22 adamın ayaklarıyla teptiğindedir.
            Bazıları bunu anlama da nasiplidir.



*Ertem Şener' in bu repliğini hep sevdik.


ali yasir

7 Aralık 2013 Cumartesi


BO LUKLAR
o   boşluk 2: gelen hastanın ağır hastalığını görme fırsatı elde den tıp öğrencisinin sevinciyle, hastayı kıvrandıran acıların  arasından kalan mesafe.

o   boşluk 3: karşılaştığınız o insana anlatacaklarınızı bir türlü söyleyemediğinizde ve anlatma fırsatını kaybettiğiniz o anda dudaklarınızın arasında kalan aralık.

o   boşluk 4: bir kağıtta gördüğünüz zaman hatırladığınız karakterinizi ve kendinizi, bağlılıklarınız ve sorumluluklarınızdan ayıran isminiz ve soy isminiz arasındaki ikilem.

o   boşluk 5: geçirdiğin harika bir günün ertesi günü döndüğün monotonluğun fonda o harika günü hatırlatmasıyla içinde oluşan burukluk.

o   boşluk 6 : pazar akşam üstü hissedilen sıkıntı.

o   boşluk 7: matem evinde söylediğin gereksiz ve yaralayıcı bir söz sonrası ortama çöken kızgın sessizlik.

o   boşluk 8: oğlunuz vefat etti haberini telefondan alan bir babanın bundan sonra her telefon sesini duyduğunda alamadığı nefes.

o   boşluk 9: hoşlanmadığın bir hediye aldığında vereceğin tepkinin ne olacağına karar verme aşamasında geçen zaman.

o   boşluk 10 : birini mutlu etmek için büyük emek ve gayretle çalışıp yaptığın hazırladığın bir şeyin karşılığında duyulan kıymetsizlik sözlerinin kalbinde açtığı delikler.


o   boşluk 11 : bir şeyleri becerebilme arzusuyla çırpınıp didindikten ve  hatta kendinden tavizler verdikten sonra ellerinin arasında kalan hiç bir şeyin yorgunluğu karanlığı.


                    ali yasir

                                                                                                           


****Everybody knows the good guys lost 
Everybody knows the fight was fixed 
The poor stay poor, the rich get rich 
Thats how it goes 
Everybody knows .......

4 Aralık 2013 Çarşamba

yayık ayyaş-2



...
bakkaldan sakız alamayacağı beş kuruşu yanında taşıması her an dalga geçecek bişeyler arayan burnu havada götü kalkık piçlerin de dikkatini çekmişti. paranın nesnesi olduğu belaltı cümleler kuruyorlardı ona. buna maruz kalırken derinden bir nefret hissediyordu ama bir yandan da acayip bir şekilde haz duyuyordu. bir yandan "yeter lan orospu çocukları!" diye bağırmak içinden geçerken, diğer yandan "bırak yapsınlar" diyerek kendini durduran bir başka kendisini hissediyordu. bu piçlerin yaptıkları ruhunun ayak altını gıdıklıyorlardı anlaşılan. fakat herşeyin bir anlamı olduğunu düşünürken bu ibnelerin hayattaki varlıklarının anlamına akıl erdiremiyordu. "allahın bir bildiği vardır" diyerek geçiyordu.
bu taciz devam ederken aklına başka şeyler getirmeye çalışıyordu. ilk anda aklına öptüğü kızlar geliyordu. sonra "iyi ki öpmemişim" dediği kızlar. "iyi ki öpmemişim" dediği kızlar gibi kızlar çocuk doğurunca bu tacizi yapan piçler geliyor dünyaya.
anlamlandırabildiği şeyler ile anlamlandıramadığı şeyler arasında geçip gidiyordu hayatı. ne aradığını bilmediği halde her an gözleri birşeyler arıyordu. hayatında ne olduğunu bilmediği bir boşluğu nasıl yapacağını bilmediği bir şekilde aradığını düşünüyordu. birşeyler bilmiyordu, ne bilmediğini de bilmiyordu.
her anı film sahnesi gibi görüyordu. başkalarının yanlış anlamasından korktuğu şeylerden biri de buydu: izlediği filmlere özenen biri olduğunu düşünmelerini istemiyordu insanların. "anlatsam roman olur" demeyi hiç istemiyordu. ama anlatsaydı roman olurdu.
...










                                                                                                                               "kırtlama çay"