27 Aralık 2013 Cuma

yayık ayyaş-4



...
insanları uzaktan izlemenin verdiği keyifle ağzında sigarası, hiç sevmediği cafcaflı elit kesim sokaklarında yürüyordu. bol malzeme vardı bu insanlarda. zengin insanların derdi çok olduğunu düşünüp kendini avutuyordu. "ben onlardan daha mutluyumdur" diye geçiriyordu içinden ama daha cümle tamamlanmadan kafasındaki sorgu amiri küfrü basıyordu. kapitalizme sövmek kolaydı. o da kolay olanı yapıyordu.
zengin çocukların oynadığı çocuk parklarında oturup çocukları izliyordu. zengin de olsa çocuk çocuktu. çocukları izliyordu. o kadar çok arzu ediyordu ki onlardan biri olmayı! onlardan birini seçip kendini onun yerine koyarak hayaller kuruyordu. sabah güneş doğmadan hemen önceki serinlik ve kuş seslerinin sakinlik içindeki düetine benzetiyordu bu duyguyu.
hiç bir alakası yoktu bu iki duygunun arasında. ama ikisini de benzer şekilde seviyordu.
en çok oyuncaklarını diğer çocuklara kaptıran hiç sesini çıkaramadan kenardan diğer çocukları izleyen ezik çocuğa benzetiyordu kendini. kendine dair birşeyi olmadığı için hayatı sadece izlediği düşüncesinden olsa gerek.
...









"kırtlama çay"             .



26 Aralık 2013 Perşembe


kıl oldum abi
            anlama için yaşamak gerekiyor. bu, kurgusal yani empati ile ya da direkt olarak tecrübeyle oluyor.tabi bu ikisinde de farkında olmak için düşünmek gerekiyor.zira basmakalıp tavırlar sözler ve davranışlar anlamaktan ve anlatmaktan uzaklaştırıyor.kısırlaştırıyor.
            berberler erkeklerin özel mekanlarıdır.erkeklerin hayatında aynaların en çok yer tuttuğu yerdir .bir erkeğin yüzünü en çok gördüğü mekan.akislerin bu kadar yer tuttuğu bu mekanda esaslara çoğu zaman kıl payı teğet geçilir.kesilen saçlar kesilen bıyıklar yada sakallar mutlaka güzel olmuştur.
            berberde sakal traşı olmak bir ayrıcalıktır.bir lüktür.bir konfordur. Çoğu insan kendi saçını kesemez ama sakal bıyık konusunda kendi kendine yetebilirler.berber koltuğuna oturmak geriye doğru başını yaslamak köpüğün yüzüne yayılmasını seyretmek usturanın maharetli ellerle tende kaymasını seyretmek ve tüm bunlar olurken ekstra bir şeyler düşünmek bir erkeğin lüksüdür.
            bu konfor erkeğe kendini iyi hissettirir.
            özgüven verir.
            varlığını hatırlatır.
 tam da bu noktada dillerde ve zihinlerde kalıcı ikamet eden kadınların kuaföre gitme mevzuuna empati yapmak gerekiyor.
  son hesaplara göre Türkiye de kadınların bir yılda kuaförlere harcadığı para ile iki tane 3. köprü yapılabilirmiş.
  kadınlar duygusaldır.kendini iyi hissetmeye ihtiyacı olmaları normaldir.bu yüzden kendilere bakmaları o kuaför koltuğunda dünyanın en güzel en güçlü kadını hissetmeleri normaldir.
  normal olmayan belki bu noktada kadınların bu fıtrat zaafını kullanan kuaförlerin fiyatlarıdır.
   Yozgat Blues filminde berber Sabri iş kurma serüvenini anlatırken hep bu bahse yer verir."sakal kesme 5 lira bir fön 15 nerden baksan 3 kat öyle değil mi?"
            o zaman konuyu şu dizlerle toplayalım.
deveyi yare sevdiren bir tutam kılmış
denizler geçen birkaç kıla takılmış
kıpır zıpır bir zehir akılmış
en sevdiğim tiplerdi itilmişle kakılmış.


namık kamil

 





22 Aralık 2013 Pazar


İKİZ MEŞE TEPESİ
            Kedi sesine irkildi.Yatak gıcırdadı. Tepesi attı.Komutanı gelmiş asker gibi hızla yataktan kalktı.Seneler önce böyle bir kış gecesi gece vakti bir kuş çığlığına uyanmıştı.Topuklu ayakkabı ritminde devam edince kuşun sesi yataktan kalkmış, hırkasını sırtına geçirip bahçeye bakmıştı.Ölmüş kocasının kanlı  gözünün birini kuşun elinden zor kurtarmıştı.Telaşlıydı ama hiç ses çıkarmamıştı.
***
            İkiz meşe tepesinden bir duman yükseldi.Akşamüstüydü.Yorgun insanlar vardı.Ocaklarda yemek telaşı. Dönen keçiler kokuttu akşamı.Güğümler tıslıyordu.Şehre inen çocuklar bu sesi kara tren sesi yerine koyup hayallere tıngırdıyordu.
            Trenin içi upuzun odaymış.Köy odası gibi.Bir yerinde soba yanarmış. Gençten adamlar çay dağıtırmış.Paraylan tabi.Dostlar yan yana bağdaş kurarmış .Ortalıkta dolaşan çocuklara ihtiyarlar kızarmış.Cami değil ki bu trenden kovamazlarmış.Tren bebek beşiği gibi sallanır tıngırdarmış.Gebeler ve deliler trene alınmazmış.Gece oldumu gaz lambaları yanarmış.Ortalık duman is. Çocuklar ağlarmış.Analar susturmak için memelerini dayarlarmış.Susturamazlarsa zira ağalar beyler çok kızarlarmış. Dışarıdan sesler gelmiş.Anası tahir'i ünlemiş.Tahir hayalden uyanmış.Güğüm fokurdamış, kaynamış bir kaç damla suyu sobanın üstüne bırakmış.Güğümler hiç ağlar mıymış.Tahir dışarı fırlamış.İkiz meşeler tepesinden aydan düşen bir parça gibi kıpkızıl  toptan alevler varmış.
            Vah vahlar geldi, ahlar geldi, ahali geldi, isli koku geldi.Kazmalar kürekler kondu,bakırlar kovalar kondu.Kasketler çıkarıldı.Yemek istenmedi, çay istendi birkaç parça ekmek yanına katık edildi..Yorgunluk vardı,zaman dardı, gece kalkıp tütüne gidilecekti.yangın olmuş salgın olmuş dinlemiyordu ekmek.Köylük yerde yaşamak karın tokluğuna yaşamak demek.  
            Anası babasına sordu. Babası komşuya. Komşu oğluna.Bilmemeler toplandı.İnsanlar toplandı.Tellallar çığırdı.Analar çığırdı.Ateşler ikiz meşeler tepesine doğru yollandı.Söndürülen ateşi kendi eliyle ikiz meşeye götürüyor olduklarını kimse düşünmedi.Tahir ünlendi. Etraf gezildi.Gök karaydı.Yer kapkara.Tahir de karam derdi anası.En küçüğüydü oğlanlarının. Kayırmazdı ama üstüne ayrı düşerdi.Okusun karam Tahir'im tapu katibi olsun derdi. Tapu katibi geldiydi de yazmadıydı anasının bağını üstüne devlet malı dediydi. Tahir'im anamdan kalan bağımı yazıvercek benim üstüme derdi.
*   *  *
            Tahir'i ünledi anası.Gel karam ekmeğini ye dedi.Kaşığı daldırdı tasa.Ablası ağLmaya başladı.Babası dışarı çıktı.Cigarasını yaktı. Adete sövdü Tahir babası. Babalar ağlamazdı.Tahir'i okşadı anası.Karam dedi sevdi.Nasihatler tembih etti.Anamın bağını benim üstüme yaz emi oğlum dedi.Tahir'e sarıldı kokladı.Ablası anasına bişey diyecek oldu.Komşu kadın kolundan tuttu.Ablası hıçkırdı, dışarı çıktı.Babasına sarıldı.Yağmur yağmaya başladı. Ablasının babasına dayalı başı ıslandı.Babası hiç ağlamadı.
            Duyulur oldu köyden şehre.Tahir anası dendi kadına.İsmi oldu sesi oldu gelen giden öyle bildi kadını.Uzaktan acıyanlar oldu.Yakından okuyanlar oldu.Yanmış koca bir taşa yemekler yediren su içirmeye çalışan Tahir anasını görenler güldü.Gülenleri yanındaki cımcırdı.Acıyı hisseden anayı anladı. İrkilen acıdı.Tahir nasıl iyi mi diye soranlar bu oyuna ortak oldu.Tahir anası hatır soranları sevdi.Bir tas ayran koydu önlerine.Kara Tahir' in kara talihini ak ayranlarla bildi ahali.
            Tahir anası bir gece kedi sesine uyandı.Ürperdi evvel. Acı çığlıklar attı kuşlar sonra.Fırladı bahçeye.Telaşlandı.Hiç ses çıkarmadı.Kuşları elleriyle kovaladı.Bir gözü sağlam kalan kocasının üstüne kapandı ağladı.O gecenin sabahında akıllandı Tahir anası.Kara taşı evin arkasından aşağı dereye doğru yuvarladı.



blank

           


20 Aralık 2013 Cuma

erkek muhabbeti-11


erkek muhabbeti-11
-kampüs karanlıkken daha güzel. bir, karanlık. iki, daha az insan var. insanları sevmiyorum. insanlar mekanların güzelliğini yok ediyor. güzel kızlar dahil. zaten kampüsteki güzel kızlarla ilgilenmiyorum. kampüsteki çirkin kızlarla da ilgilenmiyorum. kampüsteki erkeklerle hiç ilgilenmiyorum. insanları kız&erkek güzel&çirkin istanbul'da okuyanlar&izmir'de okula gidenler diye ayıranları şiddetle kınıyorum. -ne kadar şiddetle? -israil'i kınayan devlet büyükleri kadar. -siklenmemecesine yani. -ben siklenmeyecek bi' adam mıyım lan? -heee. -niye? -niye önem verelim oğlum sana, ne rütben var ne sıfatın. -bu dünyada bi' yerlere gelebilmek için yavşak ve gevşek olmak gerekiyor. ben sadece gevşeğim. o sebeple... -hımm. -hımm ne lan? -'heee'nin kibarı. kızlar onu kullanıyor. -heee, kız mısın sen? -insanları ayırmasana kardeşim. -insanların kalleş kellelerini ödlek bedenlerinden ayırmak istiyorum. -ergen misin lan sen? -ziyadesiyle.
                        
                       blue

18 Aralık 2013 Çarşamba



BAK, AMA DOKUNMA!

göğe ulaşma telaşındaki şehre, üstelik vakit akşamdı
kendi gelmeyen gök bir haber yolladı.

kıpır kıpır ışıklı sulara bir adam, ki uzuncaydı.
kucaklar gibiydi kollarını açtı.

boş şişelerin dokunduğu dudaklar. ki kırmızının kıvılcımıydı.
yürek sızılarını usulca fısıldadı.

bekler gibi misafirlerini masada ihtiyar, ki anlatmanın bilgesiydi.
penceredeki damlaları parmaklık sandı.

masal dinleyen kadınlara özenen kediler, ki masallar yalandı.
şehrin sokaklarına parmak hislerini bıraktı.

sanal dokunaklara tapan şehrin insanları, ki çabuk unuturlar.
canlarındaki bu sıcaklığı anlayamadı.




ali yasir



17 Aralık 2013 Salı

yayık ayyaş-3


...

özgüven eksikliği teşhisi koyduğu kendi yaptığını beğenememe sorunu vardı. bir cümleyi bir başkası kursa güzel, kendi kursa ne kadar da kötü bir cümleydi. nice cümlelerini çöpe atmıştı.
yapmak istediği şeylerden çok uzak hissediyordu. aşağılık kompleksinden de kurtulamamıştı bir türlü. karnına sancılar giriyor gibi psikolojik sancılar çekiyordu. bir de şu eskiye duyduğu özlem!
o beş kuruş elinde dolaştı aylarca. yine bir gün moda sahilinde yürürken kendine küfrettiği bir sırada yine sorgulamaya başlamıştı kendini. polis karakolunda loş ışıklı bir sorgu odasında faili sorguya çeken karizmatik ama sert ağzı küfür dolu ve şiddet yanlısı polis memuru da kendisiydi, sorgu sandalyesinde oturan ağzı yüzü dağılmış sefil bir halde olan muhtemelen yanlışlıkla orada bulunan ve her 'bilmiyorum' dediğinde bir yumruk yiyen zanlı da kendisiydi. günleri kendisiyle mücadele ederek geçiyordu.
deniz kenarındaki kayalıklara oturdu. tam da polis zanlıya bir yumruk attığı sırada "sen de bıktın di mi lan benden?" cümlesi dökülüverdi. muhattabı bu sefer elindeki küçük madeni beş kuruştu.
beş kuruş siklemedi.
sinirlendi.
o anda zanlı polisin kasıklarına bir tekme atmıştı.
beş kuruşu denize fırlattı.
polis neye uğradığını şaşırdı.
belediyeyi arayıp, o dar yolun düzeltilmesini talep etti.
zanlı kalkıp polisi dövmeye başlamıştı.
arkasını dönüp bir bakkal bulmak için adımlarına komut verdi. sonunda bir bakkal bulduğunda cebindeki bir sürü bozuklukla bir sigara alabileceğini düşünüp bakkala girdi.

-bi kısa marlboro, dedi. cebinde kalan son para olan bozuklukları çıkarıp saymaya başladı: 8 lira 95 kuruş.

-abi beş kuruş eksik, olur mu?

-siktir git!

-abi beş kuruş ya ne olacak?

-ulan kazandığımız ne kadar zaten. git burdan!

kendini tutup denize atası gelmişti. zor tuttu.

...










"kırtlama çay"                  .


12 Aralık 2013 Perşembe

REKLAM PANOLARINA*
            Türkiye de bir takımın taraftarı olmak çok önemli bir meseledir.Hayatının tüm akışını değiştirebilir ya da vereceğin önemli kararları etkileyebilir.Bunun çok uç örnekleri vardır ki kimi zaman güldürebilir ağlatabilir veya yuh artık yok artık gibi tepkilere sebebiyet verebilir.
            Takım tutmak genel olarak genetiktir. Bu klasik genetikten biraz farklıdır. Tutulan takım dayıdan amcadan yada mahallenin etkili göze batan abisinden gelebilir.
***
            Küçük bir çocukken(büyük çocuklarda vardır bilirsiniz) şampiyonlar ligi adında, bunu izlemek uğruna geç yatmamıza izin verilen ve evde herkesin hangisi olursa olsun Türk takımını tuttuğu organizasyonlar vardı.Hala aynı isim altında daha çok para kazanma odaklı ve evde herkesin Türk takımını desteklemesi konusunda anlaşmazlıkların çıktığı bir organizasyon var.
            Şunu net söyleyebilirim ki benim çarşamba öğlen kara trafiğe ve zor şartlara rağmen gittiğim o maç küçük çocukken olandandı.
            Şampiyonlar ligi müziğini duyduğum anda gözlerim yaşardı.Soğuk kış geceleri izlediğimiz o maçlardaki gibi kar vardı ve içimdeki çılgın futbol ateşi patlama yapmıştı.
            Tezahüratlar ve olmazsa olmaz küfürler içimdeki bayram sevincini ortaya çıkardı.Rengarenk vitrinler önünde şaşıp kalan çocuklar gibiydim.Ellerimi uzatsam tutacak gibiydim Buffon'u. Ve Buffon o günlerin yaşandığına tek şahitti sanki. Fakat bende tribünlerin sesine kulak verdim elimi uzatmak yerine el ayak kafa ve beynine dil uzattım. (asla küfür etmem!)
            Tam da bu anlarda bir gürültü koptu bir sallanma hissettim. stadın çatısından sahaya düşen karlar mutluluğun titreşimli halini görüyordu adeta. Futbolu güzelleştiren en güzel şey olmuştu.GOL.
***
            İzlediğiniz filmin burasında hayat aynılaşır duygular tektipleşir. Yan yana olan ve bir birini bir daha muhtemelen görmeyecek olan insanlar 40 yıllık dost gibi sarmaş dolaş olur.Zıplar.Çıldırır. Yüzler acayip hallere girer.
            Hayatı dondurup küçük kesitler alsalar ve onu araçsız çıplak gözle izleseler işte bu anlar gözükür. Alabildiğine şeffaf ve insani.
            Bazen uykuda olmadan da çocukluğa güzel günlere gidilir.
            Bazen tutku o 22 adamın ayaklarıyla teptiğindedir.
            Bazıları bunu anlama da nasiplidir.



*Ertem Şener' in bu repliğini hep sevdik.


ali yasir

7 Aralık 2013 Cumartesi


BO LUKLAR
o   boşluk 2: gelen hastanın ağır hastalığını görme fırsatı elde den tıp öğrencisinin sevinciyle, hastayı kıvrandıran acıların  arasından kalan mesafe.

o   boşluk 3: karşılaştığınız o insana anlatacaklarınızı bir türlü söyleyemediğinizde ve anlatma fırsatını kaybettiğiniz o anda dudaklarınızın arasında kalan aralık.

o   boşluk 4: bir kağıtta gördüğünüz zaman hatırladığınız karakterinizi ve kendinizi, bağlılıklarınız ve sorumluluklarınızdan ayıran isminiz ve soy isminiz arasındaki ikilem.

o   boşluk 5: geçirdiğin harika bir günün ertesi günü döndüğün monotonluğun fonda o harika günü hatırlatmasıyla içinde oluşan burukluk.

o   boşluk 6 : pazar akşam üstü hissedilen sıkıntı.

o   boşluk 7: matem evinde söylediğin gereksiz ve yaralayıcı bir söz sonrası ortama çöken kızgın sessizlik.

o   boşluk 8: oğlunuz vefat etti haberini telefondan alan bir babanın bundan sonra her telefon sesini duyduğunda alamadığı nefes.

o   boşluk 9: hoşlanmadığın bir hediye aldığında vereceğin tepkinin ne olacağına karar verme aşamasında geçen zaman.

o   boşluk 10 : birini mutlu etmek için büyük emek ve gayretle çalışıp yaptığın hazırladığın bir şeyin karşılığında duyulan kıymetsizlik sözlerinin kalbinde açtığı delikler.


o   boşluk 11 : bir şeyleri becerebilme arzusuyla çırpınıp didindikten ve  hatta kendinden tavizler verdikten sonra ellerinin arasında kalan hiç bir şeyin yorgunluğu karanlığı.


                    ali yasir

                                                                                                           


****Everybody knows the good guys lost 
Everybody knows the fight was fixed 
The poor stay poor, the rich get rich 
Thats how it goes 
Everybody knows .......

4 Aralık 2013 Çarşamba

yayık ayyaş-2



...
bakkaldan sakız alamayacağı beş kuruşu yanında taşıması her an dalga geçecek bişeyler arayan burnu havada götü kalkık piçlerin de dikkatini çekmişti. paranın nesnesi olduğu belaltı cümleler kuruyorlardı ona. buna maruz kalırken derinden bir nefret hissediyordu ama bir yandan da acayip bir şekilde haz duyuyordu. bir yandan "yeter lan orospu çocukları!" diye bağırmak içinden geçerken, diğer yandan "bırak yapsınlar" diyerek kendini durduran bir başka kendisini hissediyordu. bu piçlerin yaptıkları ruhunun ayak altını gıdıklıyorlardı anlaşılan. fakat herşeyin bir anlamı olduğunu düşünürken bu ibnelerin hayattaki varlıklarının anlamına akıl erdiremiyordu. "allahın bir bildiği vardır" diyerek geçiyordu.
bu taciz devam ederken aklına başka şeyler getirmeye çalışıyordu. ilk anda aklına öptüğü kızlar geliyordu. sonra "iyi ki öpmemişim" dediği kızlar. "iyi ki öpmemişim" dediği kızlar gibi kızlar çocuk doğurunca bu tacizi yapan piçler geliyor dünyaya.
anlamlandırabildiği şeyler ile anlamlandıramadığı şeyler arasında geçip gidiyordu hayatı. ne aradığını bilmediği halde her an gözleri birşeyler arıyordu. hayatında ne olduğunu bilmediği bir boşluğu nasıl yapacağını bilmediği bir şekilde aradığını düşünüyordu. birşeyler bilmiyordu, ne bilmediğini de bilmiyordu.
her anı film sahnesi gibi görüyordu. başkalarının yanlış anlamasından korktuğu şeylerden biri de buydu: izlediği filmlere özenen biri olduğunu düşünmelerini istemiyordu insanların. "anlatsam roman olur" demeyi hiç istemiyordu. ama anlatsaydı roman olurdu.
...










                                                                                                                               "kırtlama çay"

24 Kasım 2013 Pazar

yayık ayyaş-1



elinde hiçbir değeri olmayan beş kuruş, akşamki yağmurdan ıslak kalmış bir arabanın zor geçtiği kaldırımsız tek yön yolun kenarından yürüyordu.
bir şeylere anlam yüklemeyi çok severdi. bu anlamsız hayatında anlamlı bir anlam verebildiği tek şey buydu. elindeki beş kuruşu dünyaya, yürümeyi çok sevdiği bu yolu ise hayata benzetirdi. dünyayı elinde oynattığı hayalleri ile hiç araba geçmeyen bu saatte hayatın hakimi olduğu düşüncesinin verdiği keyifle yürürdü genelde bu yolda.
bir de insanlardan korkardı. kimin ne diyeceği, kimin neye kızacağı, kimin neye kırılacağını düşünürken ölme ihtimali başka bir haldeyken ölme ihtimalinden daha yüksekti. insanları bu kadar taktığı için kızıyordu kendine. kişiliği isiliğe dönmüştü.
zaman zaman elini ayağını hissetmeyen insanlar gibi o da kendini hissetmezdi. "insanları siktir etmek lazım" diyen insanları siktir ediyordu. kendi de genellikle kullanırdı bu cümleyi.
her gece aynı yolun sonundaki sahilde aynı bankta oturup aynı seyyar çaycıdan çay içiyordu. bir şeyleri ritüel haline getirmeye de bayılırdı. çünkü hayat ritüelden ibaretti zaten.
beş kuruşu yanından ayırmıyordu. oynayıp duruyordu elinde, parmaklarının arasında gezdiriyordu.
rüyasında doktora gittiğini görmüştü birkaç gün önce. öksürükten gittiği doktor sebebinin özgüven eksikliği olduğunu söylemişti. reçetesine de "günde üç defa tok karnına tanımadığı kişilerle muhabbet" yazmıştı. uyandığında sigara yakmıştı ve doktora "hassssiktir lan ordan" deyivermişti. bir insanı tanımanın büyük aptallık olduğuna inanırdı ve konuşmanın aradaki perdeleri kaldırdığı için daha büyük bir aptallık olduğunu savunurdu hep. o ise tanımadığı insanları uzaktan izler, onların hayatı hakkında tahminler yapardı. hayatındaki en büyük eğlence buydu. yani perdeyi aralamak yerine perdeye yansıyan gölgeleri gözlemlemeyi seviyordu...*











                                                                                                                               "kırtlama çay"                  



-*devamı belki haftaya belki daha haftayadan daha uzak-

18 Kasım 2013 Pazartesi

erkek muhabbeti-10


erkek muhabbeti-10

-duydun mu duydun mu haberi duydun mu? -n'oluyo lan niye heyecanlandın? -devlet amca öğrenciyken evlenenlerin kredi borcunu silecekmiş. -heee duydum onu, evlenecek birini bulmak lâzım mezun olmadan önce. -senin gibi suistimalcileri önlemek için yeni birimler kurmalı devlet. -devlete ne kardeşim evlenirim sonra da yasal hakkımla boşanırım. -ama 'devletin bekası'* dersem küfredersin sen. -ederim. -görürsün bak ilerde 'gönül işleri bakanlığı'** gibi bi' şey kurulur. -venezuela'da mutluluk bakanlığı kurulmuş zaten. -onu da duydum, sistem duygularımızı da kontrol edecek yani bundan sonra. -ediyor zaten. -nasıl? -devletim 2. dinim 5. hatunu sevmeme müsade etmiyor. -sevmeni değil evlenmeni yasaklıyor. -heee, farklı şeyler tabi bunlar. -hem boş boş konuşma yıllarca bekar kalacaksın sen. -niye la? -iki sebebi var. -buyur. -birincisi paran yok. -evlenemezsem kredi borcum olur, kredi borcum olursa param gider, param giderse evlenemem. evlenemezsem kredi borcum olur, kredi borcum olursa param gider, param giderse evlenemem. -ikincisi de daha çok erken. -erken mi? -erken. -ben sevmeye başladığımda evlenenlerin çocukları şimdi okullu oldu, sınıfları doldurdu... sevinçliyiz hepimiz, "yaşasın cumhuriyet/ kız okula geliyor".
*ah muhsin ünlü/ ah o gemide ben de olsaydım **murat menteş/ korkma ben varım

               blue

17 Kasım 2013 Pazar

geçmiş

işte geçmişi hatırlarsın bazen. hunharca ağlamak istersin. o güzel günleri bir daha yaşamayacağını bilmek çıldırtır seni. derken  gözünden bir damla yaş gelir. için sıkılır. oysaki sen mutlusun şimdi. yalancı mutluluk. en son ne zaman birine sarıldığını bile hatırlamazsın. sonra bir sigara yakarsın geçmiş günlerin şerefine. vicdanını rahatlatacak tek şey sigara sanırım. sonra bir damla daha gelir gözünden. dilin hep keşkelerle dolar. eskiden yanımda olan insanlar, şimdi yanımda yok diye iç çekersin. bir nefes daha sigaradan. boğazına sanki birşey düğümlenir. o kadar üzülürsün ki artık hissedemez olursun acıyı, sevgiyi, kötüyü, iyiyi. acaba insan mıyım diye şüpheye düşersin. ve o sigarayı gözyaşlarınla söndürürsün. dibe batmanın verdiği hüzün daha da derinleşir. merak edersin, acaba şu an beni düşünen biri var mı diye, sorgularsın çevrende olup bitenleri. hayat hep bombok olacak mı diye düşünürsün. sonra bir anda unutursun bunları.

ummadık bir zamanda, bir kıvılcımla yeniden aklına gelir her şey. ah sancı... acaba her şey için geç mi kalınmıştır. yoksa artık yüzleşmek istemiyor musundur geçmişinle. vicdanının sesi olan geçmişinle...çevrendekilerle... sevgi en son ne zaman bir insana zarar vermiştir ki?


                                                                                                                               B.Y.

16 Kasım 2013 Cumartesi



GİDENDEN

Kim olduğunu bilmediğim
gözleri ve sözleri tanıdık
sahip olunmamış ama
kopmak üzere olan bir düğmenin
gevşek ipleri gibi bağlandığın birinin
gün gelip yüz çevirmesi
ve ansızın gitmesi bile
tanıdık gözyaşlarını
düğme düğme koparırı senden
ve her düğme
bir anı olarak kazınır zihne
gidenden.....



ali yasir



14 Kasım 2013 Perşembe

şehirden duvar yazıları



*iki kez ağırlaştırılmış müebbet alanlar ömürlerinin sonuna kadar hapis yatsalar da cezalarını ödeyemeyeceklerinden, sahici adaleti bulmak için gerçek mizanı bekleme gerekliliği yine su götürmüyor.

*bir ufaklığın ‘’ baba babaa, lütfen durağa yaklaşmadan düğmeye basınız yazıyo burda. nedeeen? ‘’ sorusu akıllı telefonuyla uğraşan işkolik bir baba tarafından yine cevapsız bırakılıyor.

*metronun çıkışında yere diz çöküp blog flütüyle ahmet kaya’nın yakamoz şarkısını çalan on iki yaşındaki kara kuru kız, üzerine para saçılan parlak makyajlı pavyon karılarının göğüsleri kadar ilgi yine görmüyor.

*belediyenin temizlik arabasının yerleri temizlemekten çok egzozuyla siyah dumanlar saçarak havayı kirletmesi belediye sarayından yine gözükmüyor.

*anne oğluna ‘’gitme’’ dediğinde, oğul kabe’ye bile gidiyor olsa aklının anasında kalacağını bir anne  yine bilmiyor.

* anaokuluna giden kırmızı önlüklü henüz utanma yetisini kaybetmemiş bir çocuk, pek çok pek çok sevdiği empati yeteneğini kaybetmiş öğretmeninin oyuncaklarla dolu koca sınıfta onu neden rencide ettiğini yine anlayamıyor.

* burnu ve götü havaya kalkma yarışına girmiş, kendi kibrinde yüzen egoist megalomanlar ölümün olduğu dünyada bir bok kadar değerleri olamadığını yine idrak edemiyorlar.



      ömer faruk y.                                                                                             


13 Kasım 2013 Çarşamba

   

  ÖYLE BİLMESİN ANNEM

üstümde yıllanmış bir taşra mahcubiyeti
kollarına düştüm  koca şehir
 bu geceden  bozma seher vakti.

aniden canımı sıkıyor
kıs kıs gülen taksicilerin pişkinliğine
mecburi hissettiğim abi hitabı.
"selamunaleyküm abi ateşin var mı?"

bir bardak bayat çaya ödediğim parayı
geldiğim yerlerdekiyle kıyas ediyor zihnim
bir nefes cigarada hayal bu, anlık da olsa köyümdeyim.

yaşanmışlık uğultusu dolduruyor boş sokakları
sabah işe gidecek insanlardan önce.
betonların arasından görünce güneşi
hemşehrim diyorum
ışık hızında selam yoluyorum .

cebimdeki muşamba sarılı muskalar oluyor geçmişim
dağılıyor yüzüm buğulu camlarda
boyuyorum zihnimi usul usul tek yön
gömlek değiştiriyorum 
yenisini giyermiş gibi ,bayramlarda.

makyaj yapan köylülerin semtlerinde
yılan oynatan koca şehir
sana da selam olsun,
davetsiz ve vakitsiz oldu ama
                                                         ben geldim.

      








7 Kasım 2013 Perşembe

kedilerle ilgili haber


KEDİLER İLGİLİ SON DAKİKA
Basbakandan valilere yeni talimat geldi.Hamam sefasi yaparken tellakla muhabbet eden basbakan carpici aciklamalarda bulundu."Çok sikayet aldik.milletimiz bundan muzdarip.universitelerde disi kedilerle erkek kediler bir arada olmayacak bundan sonra.bu bizim muhafazakar demokrat  yapimiza ters.olup olmadik zamanda sevisiyolar.eskiden mart diyoduk kutsallari diyoduk ses cikarmiyoduk.artik bicak kemige dayandi.yilbasindan sonra kedi avi baslaticaz.bu yasam stiline mudahele degil.ama bizim de degerlerimiz var.universite ogrecileri bu kedileri ornek aliyor.biz kuyruguna teneke takip ses cikaran kedi istemiyoruz.bu tarz kendini belli etme cabalari bize dis mihraklarin oyunu.kaderimizin bi oyunu da olabilir mi diye de arastiriyoruz .ayrica hayrullah gol benim kardesimdir. bu konuya nerden girdim bilmiyorum ama sanirim bu gundem degistirme cabalari aliskanlik yapti.sigara sagliga zararlidir.hepinizi en kalbi muhabbetlerimle selamliyorum."Detaylarin yakinda belli olacagi,paket torba yada poset olarak meclise gelecegi belirtildi.


namık kamil

5 Kasım 2013 Salı

siktir git



Siktir git

Dedim gitmez olum böyle.ekmek değil ki hayat tırıtklayarak yaşayasın
.annen kadar şefkatli de değil zaten kimse sana kızarmış gibi yapsın
.bırak artık bu sahte suratları dur içine bak.dön aynaya bak. Yüzleş kendinle.
 Nereye kadar bu kaçmalar. nereye kadar kafanı kuma gömmeler.
nereye kadar güneş sandığın her ışığa günebakan misali dönmeler.

Dedim gitmez olum böyle. İyi düşün.bırak neyi kime nasıl bırakman  gerekiyorsa bırak 
.topla çıkart çarp böl. Devirlide olsan bir adın olsun.
bırak her şeyin tam olmasın da tutup göğsüne sakladığın bir huzurun. bir kendin olsun.

Dağılın dedin kara bulutlara. rüzgara efelendin
.çıkmaz sokaklardan caddelere koşmak için debelendin.
siktir et edisonun bilmem kaçıncı denemede ampulü  bulma yalanlarını.
sen doğarken sobelendin.
ferhat değilsin kerem de meczup diyebilriz sana ama mecnun asla.
kadınları her gördüğünde olmasa da çoğunda, 
içindeki o sesin evraka evraka deyip bulduğu kaldırma kuvvetinden fazlası değil senin için aşk.
 Olmadığını olmayacağını anla artık.
anla

Dedim gitmiyor işte böyle.uzatma da çek git . 
yetmedi mi insanlığa insanlığın adına verdiğin zarar hiç durmadan.
senin yok olman gerekiyor.ayrılık vakti. sık kafana bam bam baaam. patlasın kafan. 
pisliklerin bu dünyaya daha fazla saçılmadan
kireçli topraklara gömelim seni en pis en zararlı  hastalar gibi
.izin kalmasın tozun kalmasın.ölmek bile sen ölünce gitmenin ne demek olduğunu anlasın.

Dedim ya gitmez olum böyle.  son isteğini son sözünü kendi içine söyle
git de köpekler gülsün ölüne.
 
 ........
ali yasir